Siemens’in kuruluşundan bu yana geçirdiği önemli dönüm noktalarını ve bugün ulaştığı sektörel pozisyonu nasıl özetlersiniz?
Siemens’in temelleri 1847’de Berlin’de atıldı; 178 yıldır inovasyonda, kalitede ve güvenirlikte lider bir teknoloji şirketiyiz. Kıta ölçeğinde başlayan bu yolculuk, bugün 200’den fazla ülkede faaliyet, yüz binlerce kişinin istihdam edilmesi ve onlarca sektörde dönüşüm odaklı çözümlerle devam ediyor. Türkiye’deki serüvenimiz 1856’da Osmanlı Devleti’nin kurmak istediği telgraf hatlarına olan katkımızla başladı. 169 yıldır bu toprakların üretim endüstrisinin, binaların, ulaşım sistemlerinin, hastanelerinin, şehirlerin ve altyapının modernleşme sürecinin ayrılmaz bir parçası olmaktan gurur duyuyor ve birçok farklı alanlarda ürettiğimiz teknoloji ile insanların hayatına dokunuyoruz. Bugün Siemens Türkiye’yi sadece bir tedarikçi değil, “Alman kökenli bir Türk şirketi” olarak, ülkenin dijital dönüşümünde yapıcı bir ekosistem ortağı olarak konumlandırıyoruz.
Türkiye’de Gebze’deki 35 bin metrekarelik alana sahip 2 fabrikamızda alçak gerilim şalt ürünleri ile orta ve alçak gerilim elektrik dağıtım sistemleri üreterek 80 ülkeye teknoloji ihraç ediyoruz Ülke ekonomisine hem ihracatımızla hem de yarattığımız istihdam fırsatlarıylala katkıda bulunuyoruz.
stanbul, Ankara ve İzmir’de binin üzerinde mühendisten oluşan Ar-Ge yapılanmamız, siber güvenlikten güvenilir yapay zekâya, edge–connectivity’den dijital ikize uzanan alanlarda global yol haritalarına katkı veren projeler yürütüyor. Böylece yalnızca yerel ihtiyaç ve beklentilere değil, küresel pazar dinamiklerine uyum sağlayan ölçeklenebilir çözümler geliştiriyoruz.
Uluslararası arenada Siemens’in rekabet avantajları nelerdir ve bu avantajları sürdürebilmek için hangi stratejileri uyguluyorsunuz?
Rekabet avantajımız iki temel kritere dayanıyor: birincisi esnek, güvenlir ve ölçeklenebilir ürün ve teknoloji portföyümüz; ikincisi ise bilgi birikimi yüksek insan gücümüz. Endüstriyel otomasyon, makina imalat sektörü, enerji dağıtımı, akıllı altyapılar, bina teknolojileri ve veri tabanlı şebeke yönetimi gibi alanlarda uçtan uca entegre çözümler ve servis hizmetleri sunuyoruz. Geniş ürün ve hizmet yelpazemiz, müşteri odaklı yaklaşımımız, üst düzey kalitemiz, yüksek nitelikli mühendislik ve proje yönetim ekiplerimiz sayesinde farklı sektörlerin mekanik ve dijital dönüşüm ihtiyaçlarına tek çatı altında daha hızlı ve verimli yanıt verme imkânı veriyor.
Bu üstünlüğü kalıcı kılmak için inovasyon–dijitalleşme–sürdürülebilirlik üçlüsünü stratejimizin merkezine yerleştirdik. Siemens Xcelerator dijital iş platformu, yalnızca Siemens ürün ve servislerini değil, müşterilerin ihtiyaç duyduğu 3. parti çözümleri de aynı pazar yerinde birleştiriyor. Böylece müşterilerimiz, yapay zekâ, IoT, dijital ikiz ve bulut tabanlı çözümleri güvenli ve modüler bir mimaride hızla devreye alabiliyor; entegrasyon maliyetleri düşerken pazara çıkış süreleri kısalıyor ve verimlikleri artıyor.
Ar-Ge yatırımlarınızın inovasyon süreçlerine etkisi ve pazar dinamiklerine uyumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ar-Ge, Siemens’in DNA’sının merkezinde yer alıyor. 1970’lerden bu yana yapay zekâ alanında yatırımlar yapıyoruz; bugün 1.500+ AI çalışanımız, 3.700+ AI patentimiz ve 2024 mali yılında günde ortalama 24 buluşla toplam 5.300 yeni buluşa ulaşmış bir inovasyon şirketiyiz. Avrupa Patent Ofisi’ne göre makine öğrenimi ve yapay zekâ alanındaki patent başvurularının %25’i Siemens’e ait. Bu önemli oran, inovasyonu ticarileştirme hızımızın güçlü bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Türkiye’deki Ar-Ge çalışmalarımız da küresel düzeyde etki yaratıyor. Hedefimiz hem ülkemize hem de dünyaya değer katan yenilikçi teknolojilere imza atmak.
Son dönemde geliştirdiğiniz ürün ya da teknolojilerden hangileri şirketiniz için en kritik öneme sahip? Bu ürünlerin pazarda sağladığı farklar nelerdir?
Yapay zeka, çağımızın en büyük dönüşüm sağlayıcısı konumunda bulunuyor. Bu vizyonla, siber güvenlikle entegre yapay zeka ve dijital ikiz teknolojilerini bir araya getirerek sanayide dönüşüm sağlıyoruz. Gerçek fiziksel süreçleri sanal ortamda simüle ediyor, olası hataları önceden tespit ederek işletmelerin verimliliğini artırıyor, kaynak kullanımınının optimizasyonunu yaparak ve mevcut emisyonları azaltarak sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlıyoruz. McKinsey araştırmaları da bunu destekliyor: Yapay zekâ tabanlı dijital ikizler, maliyetleri %15’e kadar düşürürken, pazara çıkış süresini %60’a varan oranda kısaltabiliyor. Şirketimiz küresel endüstriyel simülasyon ve analiz pazarında liderlik konumunu gerçekleştirdiği satın almalar ve iş birlikleriyle de güçlendiriyor. Geçtiğimiz Kasım ayında Siemens AG, endüstriyel yazılım ve yapay zeka alanında lider pozisyonda bulunan Altair Engineering şirketini satın almak için anlaşma imzaladı.
Bir diğer önemli iş birliğimiz ise Microsoft ile gerçekleştirdiğimiz çalışma. Microsoft ile birlikte hayata geçirdiğimiz yapay zeka hizmeti Siemens Industrial Copilot, Temmuz 2024’te kullanıma sunulduğundan bu yana birçok sektörde verimliliği artırmak için kullanılmaya başlandı. Mühendislik süreçlerinde ise Siemens Industrial Copilot gibi çözümlerimizle kod üretimini hızlandırıp üretkenliği yukarı taşıyoruz. Siemens olarak, farklı endüstrilerdeki derin bilgi birikimimiz ile Microsoft Azure OpenAI Hizmeti’nin birleştirilmesi, Copilot’un üretim ve otomasyondaki karmaşık ihtiyaçlara daha iyi yanıt vermemizi sağlıyor. Siemens olarak önemli bir iş birliğine daha imza attık. Şirketimiz, merkezi ABD’de bulunan ilaç araştırma ve geliştirme yazılımı konusunda uzmanlaşmış bilimsel yazılım şirketi Dotmatics’i 5,1 milyar dolara satın almak için anlaştı. Sürecin 2026 mali yılının ilk yarısında tamamlanmasının bekleniyor.
Sürdürülebilirlik hedefleriniz kapsamında enerji verimliliği ve çevresel etkileri azaltmaya yönelik hangi projeleri hayata geçiriyorsunuz?
Sürdürülebilirliği bir hedef değil, iş yapış biçimimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bu yaklaşımı küresel DEGREE çerçevemiz (Decarbonization&energy efficiency, Ethics& Governance, Resource efficiency&circularity, Equity&Employability) ile sistematik hale getiriyoruz. Bu yaklaşımı, Türkiye’de de TSRS (Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları) ile uyumlu raporumuzla şeffaflık çerçevesinde kamuoyunu bilgilendirerek kurumsal bir zeminde ele alıyoruz. Raporumuz, çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarındaki performans göstergelerimizi ve yol haritalarımızı bütünlüklü biçimde ortaya koyuyor.
Bağımsız doğrulama tarafında, EcoVadis 2025 değerlendirmesinde de 85 puan ile Platin seviyeye ulaştık ve 130.000 şirket arasında ilk %1 dilimde yer aldık. Bu skor; çevre, etik, işgücü ve insan hakları ve sürdürülebilir satın alma alanlarında sergilenen güçlü performansımızı teyit ediyor. Ayrıca, iş kollarımızın %90’dan fazlası, müşterilerimizin sürdürülebilirlik hedeflerine ölçülebilir katkı sağlıyor. Böylece etkimizi sadece kendi operasyonlarımızda değil, tüm değer zincirinde büyütüyoruz.
Türkiye pazarındaki faaliyetlerinizi ve büyüme stratejilerinizi nasıl tanımlarsınız?
Türkiye’yi yalnızca bir pazar değil, üretim,ihracat ve Ar-Ge üssü olarak görüyoruz. Gebze’deki tesislerimiz, dijital ikiz ve yapay zekâ tabanlı üretim modelleriyle küresel ölçekte örnek teşkil ediyor; yerli üretimi teknolojiyle sürekli iyileştiriyoruz. Stratejik yaklaşımımız, zor dönemlerde dahi yatırımı, istihdamı ve ihracatı sürdürmek; ülkenin potansiyeline olan güvenle uzun vadeli değer yaratmak.
2026’ya hazırlanırken önceliklerimizi; müşteriye özel dijital çözümler, enerji verimliliği ve çevreci teknolojilerde liderliğin yanısıra yetenek gelişimine yatırım olarak sıralayabiliriz. Finansmana erişimin kritik olduğu projelerde Siemens Finansal Hizmetler desteği ve “tasarruf ettikçe öde” benzeri modellerle özellikle enerji verimliliği projelerini hayata geçirerek müşterilerimize hız ve esneklik sunuyoruz.
Türkiye’deki iş ortaklarınızla yürüttüğünüz iş birliği modellerinden ve bu iş birliklerinin sonuçlarından bahsedebilir misiniz?
İş modelimizi “birlikte değer yaratma” üzerine kuruyoruz. Siemens Xcelerator ile 3. parti çözümleri de kapsayan açık ekosistem yaklaşımı, KOBİ’lerden büyük ölçekli firmalara kadar pek çok sektördeki müşterilerin dönüşümünü hızlandırıyoruz. Bu sayede entegrasyon daha da kolaylaşarak yatırımın geri dönüşümünü izlenebilir ve ölçülebilir hale getiriyoruz.
Ülkemizin endüstrisinin kritik kuruluşların teknoloji partneri olmaktan büyük gurur duyuyoruz. Sahadaki aldığımız başarılı ve verimli sonuçlar çok net şekilde etkisini gösteriyor: Özellikle son dönemde ortak projeler yürüttüğümüz Kardemir, IGSAŞ ve Socar gibi alanında öncü kuruluşlarda dijitalleşme, otomasyon ve veri analitiği çözümleriyle verimlilik, proses güvenliği ve sürdürülebilirlikte kayda değer iyileşmeler sağladık. Bu da teknolojinin ötesinde doğrudan rekabet gücüne etki eden dönüşümler olarak öne çıkıyor.
Siemens’in kurumsal sosyal sorumluluk projeleri hakkında bilgi verir misiniz? Topluma ve çevreye sağladığınız katkılar nelerdir?
Toplumsal katkıyı kısa vadeli projeler olarak değil, uzun vadeli ekosistem inşası olarak görüyoruz. Bu kapsamda gönüllülük saatlerimizi %18 artırarak 2024 mali yılında 1.728 saate çıkardık; dijital öğrenme süremiz kişi başı 30 saate ulaştı ve 2025 global hedefini şimdiden aştı. Çalışan hisse paylaşım planındaki yüksek katılım oranı, kurumsal sahiplenmenin güçlü bir göstergesi. Siemens Türkiye olarak toplumsal gelişimde sanatın ve sanatçının liderliğine inanıyor ve bu alanda en çok desteğe ihtiyacı olan kesimleri çeyrek asırdır destekliyor; 1998 yılından beri Opera sanatçılarımızın dünyada da tanınması için de Siemens Türkiye Opera Yarışması’nı düzenliyoruz.
Global vakfımız Siemens Caring Hands tarafından yürütülen bağış kampanyasına şirketimizin ilk desteği ardından çalışanlarımız tarafından da bireysel bağışlar yapıldı. Ardından şirketimiz bağışlanan meblağ kadar tutarda bir destekte daha bulunarak elde edilen bağış miktarını ikiye katlandı. Tüm bunların birleşimi ile oluşan toplam bütçemizi eğitim, kadın, çocuk, sağlık ve altyapı konularında çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarına bağışladık. Bu kapsamda 9 farklı proje ürettik ve gerçekleştirdik. Darüşşafaka, Türk Eğitim Vakfı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı, TOHUM Otizm Vakfı, Bridge to Türkiye Çocuk İyilik Merkezi, Acıbadem Solidarity, UNICEF ile projelerimizi gerçekleştirdik. Ayrıca 5 mobil röntgen cihazını ve 8 CiOS Fit System ekipmanını bölgedeki hastanelere gönderdik.
Türk Eğitim Vakfı (TEV) Türk Eğitim Vakfı (TEV) ile ortaklaşa yürütülen Geleceği Şekillendiren Kadınlar projesi kapsamında uzun yıllardır maddi burs veriyor, bununla birlikte 8 yıldır gönüllülerimizle genç mühendis adaylarına mentorluk desteği sunmaya devam ediyoruz. 2024-2025 akademik yılında programımızın sekizinci yılına girerken, 80 kadın Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik (STEM) öğrencisinin hayatına doğrudan dokunmuş bulunuyoruz. Ayrıca, Mühendislik Kurulumuzun üyeleri Milyon Kadına Mentor, Binyaprak gibi çeşitli mentorluk programlarına aktif katılım sağlayarak ülkemizin farklı şehirlerinde onlarca kız öğrenciye mentorluk yapıyorlar. Dijital Teknolojiler Mentorluk Programımız aracılığıyla Darüşşafaka’nın gençlerine sekiz aylık bire bir yazılım mentorluğu hizmeti vererek onların geleceğe hazırlanmalarına yardımcı oluyoruz. Türk Alman Üniversitesi öğrencilerine Robotics Program ve teknoloji konularında mentorluk programlarımız yıllardır devam ediyor.
Eklemek istedikleriniz nelerdir?
Dijital dönüşüm artık bir tercih değil; rekabet için zorunluluk. Bu nedenle yaklaşımımız “yapay zekâyı organizasyonumuza entegre etmek” değil, organizasyonumuzu yapay zekâya entegre etmek yönünde. Bunu da tek başımıza değil, açık ekosistemler ve güçlü iş birlikleriyle yapmayı önemsiyoruz.
169 yıllık yolculuğumuzun öğrettiği bir gerçek var: Gücümüzü bu toprakların potansiyeline duyduğumuz güvenden alıyoruz. Geçmişi birlikte inşa ettik; bugün dönüşümü birlikte yönetiyoruz. Bundan sonra da Siemens’in teknolojisini, Türkiye’nin üretim gücü ve yetenek havuzuyla birleştirerek ülkenin dijital geleceğine katkı sunmaya devam edeceğiz.
*İlgili söyleşi, 9 Kasım 2025 tarihinde Ekonomist dergisinde yayımlanmıştır.






No Comments