Salgınla beraber hayatımızda birçok şey değişti ve bu süreçte çok sayıda yeni dijital uygulama ve platform ile tanıştık. Aynı şekilde çalışma, bir araya gelme ve toplantı düzenlerimiz de değişti. Çalışma düzenimiz, genel olarak haftanın belirli günlerinde evden, belirli günlerinde ise ofisten veya çalışmaya elverişli ortamlardan çalıştığımız hibrit çalışma modeline evrildi. Bu düzende üretkenliğimizin arttığını söyleyebilir miyiz? Bunu ancak zaman içinde anlayacağız. Fakat şüphe yok ki değişimle birlikte gelen YENİ fırsatları değerlendirmeye açık olmamız gerekiyor.
Hibrit çalışma modeli, çalışanlara nasıl ve nerede çalışacakları konusunda daha fazla özgürlük veriyor ve sıkça söz edilen iş-özel yaşam dengesinin kurulmasında temel bir rol oynuyor. Bu çalışma düzenine olan bakış açısını, çalışanın karakterinden ve ailevi durumundan görevinin gerekliliklerine kadar birçok farklı etmen şekillendiriyor. Bu bağlamda, akla gelen mühim bir kavram var: ZAMAN. Zamanı iyi, doğru ve verimli kullanmanın üretkenlik ve dengeli (mutlu) bir yaşam için temel bir unsur olduğuna inanıyorum.
Bu nedenle, bu yazımda “Zaman, Verimlilik ve Görgü Kuralları” başlıklarına odaklanmak istedim.
Örneğin, bir toplantıya davet eden ya da davet edilen tarafta olduğunuzu düşünün. Fiziksel veya çevrimiçi olması fark etmeksizin, bir toplantıyı zamanında başlatmak veya bir toplantıya zamanında icabet etmek sizin için ne anlama geliyor? En değerli kaynağımız “zaman” ise, bu noktada toplantılarda yapılması ve yapılmaması gereken şeylerin öneminden veya toplantı kültüründen ve görgü kurallarından (Etiquette) bahsetmek gerekiyor.
Verimli bir iş toplantısının, toplantı yoluyla değer yaratmak üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Toplantı verimliliğini artıran ana faktörlerden biri ise katılımcıların toplantı görgü kurallarına (iyi veya uygun davranış ve tutumlara) uymasıdır. İş görgü kuralları gibi, toplantı görgü kuralları da katılımcıları profesyonel ve saygılı davranmaya teşvik eder. Karşılıklı nezaket gerekliliği, kişilerin pozisyonundan, yaşından, cinsiyetinden veya hiyerarşiden bağımsız olarak tüm insanlar için, her zaman ve her yerde geçerlidir. Ancak bugün iş dünyasında bu gerekliliğin, zaman zaman unutulduğuna veya göz ardı edildiğine şahit olabiliyoruz. Örneğin, bir toplantıya vaktinde başlama veya katılma konusunu ele alalım.
Bekleme süresi en fazla 15 dakika olmalı
Bir randevunuz varsa (fiziksel veya çevrimiçi) ve buluşacağınız kişi gecikirse ne kadar beklemelisiniz? Veya siz bir toplantıya zamanında katılıyorsanız, ancak toplantı zamanında başlamıyorsa ne kadar beklemelisiniz? Bana göre bu süre 15 dakika olmalı.
7 farklı ülkede çeşitli rollerde görev almış biri olarak edindiğim tecrübeye ve kurumsal kültüre dayanarak bekleme süresinin en fazla 15 dakika olması gerektiğini düşünüyorum. 15 dakikalık bir bekleme süresinin ardından, size gecikme hakkında geçerli bir mazeret belirtilmemişse toplantıdan nazikçe ayrılmak ve toplantıyı başka bir zamana ertelemek zamanınızı verimli kullanmak adına en doğru davranış olur. Ancak, buradaki önemli noktaya dikkatinizi çekmek isterim: Şayet gecikmenin nedeniyle ilgili makul bir gerekçe belirtilmemişse. Elbette, acil durumlar nedeniyle yaşanan gecikmeler olabilir. Fakat bu tür gecikmelerin tekrarlanmaması ya da standart bir tutum halini almaması gerekir. Hepimiz gerek fiziksel gerek çevrimiçi toplantılarda nezaket kurallarına uymaya özen göstermeliyiz. Zamanımızın ne kadar değerli olduğunu bu yazımla tekrardan hatırlatmanın faydalı olacağını düşündüm. Zira amacımız hep daha verimli olmak, kaliteyi artırmak ve profesyonel olmak, öyle değil mi?
Yorum yapılmamış