Siemens olarak 2016 yılında Türkiye de 160. yıl dönümümüzü kutlayacağız. 1847 yılında Almanya’da kurulan Siemens, kuruluşundan yalnızca 9 yıl sonra Osmanlı topraklarında faaliyet göstermeye başlamış. Bugün dünyanın her yerinde faaliyet gösteren şirketin, 1847 yılındaki kuruluşunda bir hayal ve vizyonla yola çıktığını biliyoruz. Tabii ki her girişimcinin yola çıkarken bir hayali vardır: Hayat verdiği oluşumu başarıya ulaştırmak ve girişimini / şirketini çocuklarına, hatta mümkünse daha ileri nesillere bırakmak. Yani uzun ömürlü bir girişimi hayata geçirmek. Siemens’in kurucusu Werner von Siemens’in “Şirketimin geleceğini kısa vadeli karlar için satmam” sözünü hatırlıyorum. Peki bu kolay mı? Bir şirketi kurarken uzun ömürlü olması için temelde neye dikkat edilmesi gerekiyor? Tabii ki çok dikkat edilmesi gereken unsurlar vardır fakat bunların bence en kritik olanları 3 ipucu başlığı altında paylaşabilirim
- Güven inşa etmek – tüm paydaşlara (müşteri, çalışan ve ortaklar gibi).
- Bir ‘şirket ruhu’ yaratarak onu ‘zamanın ruhu’ ile senkronize etmek.
- Başkalarının henüz yapmadığı bir şeyi yapmak.
“Bunları söylemek kolay” diyebilirsiniz, “peki bu maratonu nasıl koşarsak hedefe ulaşırız”? Güven inşa etmek konusunun net olduğunu düşünmekle beraber bunu ‘her zaman en öncelikle akılda tutulması gereken’ bir nokta olarak çok önemsiyorum: Eğer iş yapış felsefeniz ürün veya hizmet sunduğunuz kişilerde, müşterilerinizde güven uyandırmıyorsa değil on yıllar sonrasına, birkaç yıl sonrasına bile ayakta kalmak mümkün olmayabilir. Bu sebeple öncelikle iş yapılan kişilerde ve ortamda ‘güven’ inşa etmek gerekir, kendinizden fedakarlık etmek pahasına da olsa.
Güvenilir bir şirket, bir marka kurduk, peki şimdi ne yapmalıyız? Şirketinizin, markanızın hem içeriden hem de dışarıdan hissedilen, yaşatılan bir ‘ruhu’ olmalı. Sizinle çalışan insanlar, çalışanlarınız veya müşterileriniz olsun, o ruhu net bir şekilde görebilmeli ve hissetmeli. Bu ruhu besleyip büyütebilmenin, ayakta tutabilmenin yolu ise onu ‘zamanın ruhu’ ve yeniliklerle ile eşzamanlı hale getirebilmenizden geçer. Temel yetkinliklerinizin, ne’yi en iyi yaptığınızın her zaman farkında olmaya devam edilmeli ama bu farkındalığı zamanın ruhuna, gerekliliklerine göre değiştirmekten, geliştirmekten korkmamalı.
Geleceğin yolunun takipçilerden ziyade takip edilenlere açık olduğunu öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Bu sebeple son olarak, ‘başkalarının henüz yapmamış olduğu bir şeyi başarmak – yepyeni bir ürün veya iş modeli geliştirmek – gerekliliğinin’ altını çizmek isterim. Tekrarlamaktan hiç kaçınmadığım bir konu var: Devrimci inovasyonlara mı imza atmalıyız, evrimci inovasyonlara mı? İnovasyonu insanlar gerçekleştirir, siz, ben, şu an mühendislik veya uluslararası ilişkiler okuyan çocuğunuz, tarlasından daha verimli faydalanmak isteyen dikkatli bir çiftçi, herkes. Eğer daha önce yapılmamış, ilk kez sizin ortaya koyduğunuz bir şey yapıyorsanız bir ‘devrimin’ kapısını aralıyorsunuz demektir. O araladığınız kapının önünde, sunduğunuz ürüne, hizmete, çözüme, fikre erişmek isteyen sayısız insan sıraya girmiş, sizi yarınlara taşımak için bekliyor olacak. Güven inşa etmiş, ruhu olan ve zamanın gerekliliklerini yerine getiren yenilikçi bir girişimin, markanın, şirketin ise daha gidecek ‘upuzun’ bir yolu. Aynı durumun yalnızca şirketler, markalar için değil yaşadığımız ülke için de geçerli olduğunu unutmadan ve ülkemize güvenmekten vazgeçmeden, uzun vadeli başarılar için çalışmaya devam etmek ümidiyle…
Yorum yapılmamış