İş Dünyası

Dönüşüm için Stresi Pozitif Yönetelim

2 Temmuz 2020

Covid-19 salgınının ülkemizde gözlemlendiği ilk andan itibaren hem kamu hem toplum hem de iş dünyası olarak hızlıca refleks gösterdik. Kapsamlı önlemleri ve koruyucu tedbirleri hızla hayata geçirerek, salgının sebep olacağı olumsuz sonuçları en aza indirgeme konusunda ciddi bir sınav verdik. Yönetim seviyesinde ve toplum nezdinde başarılı sonuçlar elde ettiğimizi söyleyebiliriz; ama atlamamamız gereken en önemli husus, bu sınavın hala devam ettiğidir.

Bu konuyla ilgili görüşlerimi Habertürk’le gerçekleştirdiğimiz röportajda da aktarma şansı bulmuştum; https://www.haberturk.com/sorumlu-buyumeye-odaklanmaliyiz-2724272-ekonomi

Peki bu ne demek; bu, riskin hala devam ettiği anlamına geliyor, günlük istatistiklere baktığımızda da bunu rahatlıkla görebiliyoruz. O nedenle bu süreçte daha fazla odaklandığımız hijyen, fiziksel mesafe, dijital olanakların yoğun kullanımı gibi kazanımları korumamız, hatta daha ileriye taşımamız büyük önem taşıyor. Yeni fırsatların ortaya çıktığı, farklı bakış açıları ve yaklaşımların denenme imkânı bulunduğu bu dönemde eskiye dönme özlemi taşımak yerine başka ne tür yenilikleri hayata geçirebiliriz, bunlara kafa yoralım isterim. Sözün özü; Covid-19 ile şu ana kadar gündelik hayatımızda neler değiştirdik ve daha neleri değiştirebiliriz, bunu konuşmamızın hepimiz için verimli sonuçlar doğuracağına inanıyorum.

Geçtiğimiz bu 4 ayda öğrendik ki; iş yerlerimizden, ofislerimizden uzak olduğumuzda, mekân-bağımsız çalıştığımızda da aynı verimlilikle sorumluluklarımızı yerine getirebiliyoruz. Bir kaybımız olmadığı gibi, bazı fonksiyonlarımızın daha üretken sonuçlar elde ettiğini dahi gözlemledik. Bu konuyla ilgili kapsamlı anket ve araştırma çalışmalarımız sonuçlandığında bunu niceliksel olarak da ortaya koyabileceğiz. O nedenle içinde bulunduğumuz zaman-mekânı gelip geçici bir “fenomen” olarak görmek yerine, yeniyi tanımlayan bir gerçeklik zemini olarak görmeliyiz.

 

Yeni’yi tanımlamak ve faydalı sonuçlar yaratacak şekilde tasarlamak için önce mevcut sistemlerimizi ve bakış açımızı yenilemek önem arz ediyor. Herkesin rahatça ve esnek çalışabilmesi, zamanlarını verimli olmayacakları yerde geçirmemeleri için birtakım değişiklikler gerekiyor. Modern ekonomik sistemin gereksinimleri doğrultusunda, fiziki altyapı ve bina yatırımlarına büyük kaynaklar, zaman ve efor ayırdık. O nedenle bunlardan bir çırpıda vazgeçmek verimli ve rasyonel olmayabilir; fakat mevcut altyapıları “akıllı” ve “modüler” hale getirerek hibrit bir sistem kurabilir, binaları, mekanları ihtiyaç doğrultusunda hızla özelleştirilebilen, her türlü dijital ve teknolojik donanımla yükseltilmiş bir formata sokabiliriz.

Bu anlamda Ar-Ge konusuna özel bir parantez açmak faydalı olur kanısındayım. Ülkemizde Ar-Ge çalışmalarının ve kapsamının geliştirilmesi için önemli teşvik uygulamaları bulunuyor. Şu an bu teşviklerin hayata geçmesi için Ar-Ge çalışanlarının tanımlanmış fiziksel ofis ortamında bulunmaları bir zorunluluk. Bugün, Siemens Türkiye bünyesinde görev yapan yaklaşık 700 Ar-Ge mühendisimiz var; hem Türkiye hem de Siemens’in global organizasyonu için yeni teknolojiler geliştiriyorlar. Ve Covid-19 gösterdi ki, bu mühendislerimiz istedikleri yerden çalıştıklarında verimlilikleri de ciddi oranda yukarıya çıktı. O nedenle dijitalde yönetsel yetkinliklerin artırılması, bu verimliliğin daha da artması için mevcut düzenlemelerimizi gözden geçirmemiz ülkemiz için ortaya koyduğumuz katma değeri yukarı taşıyacaktır görüşündeyim.

 

Genel Müdürlük binalarımızı birer “Kurumsal Kimlik / Aidiyet Merkezi” olarak yeniden tanımlayabiliriz. Bu sayede çalışanlarımız kuruma ilk başladıklarında bu merkezlerde kurum kültürünü ve değerlerini belli eğitimlerle edinir ve sonrasında “Her Yer Ofis” diyerek diledikleri yerden işlerini yürütebilirler. Tabii ki sosyalleşme önemli bir gereksinim; ve aynı kurumda görev yapan insanların kurumsal kültürü, aidiyeti ve iş yapış şekillerini kazanması için merkez binalara her zaman ihtiyaç olacak. Ama toplumsal ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi için de dijital olanaklardan sonuna kadar faydalanabiliriz.

Tabii bu dönüşümü sadece iş dünyasında gerçekleştirmek bizi kısıtlı oranda ileriye götürür. Çocuklarımızı bu dijital dünyanın olanaklarından neden mahrum bırakalım? Aynı pandemi döneminde olduğu gibi, çocuklarımız belki haftada 2 gün evde eğitim almaya devam edebilirler, iş dünyasına geçtiklerinde bunu zaten yapacaklar. O nedenle şimdiden dijitalizasyon araçlarına aşinalık kazanmaları büyük önem kazanıyor. Hayatın her alanının dönüştüğü bir zamandayız, eğitim de bundan nasibini muhakkak alacaktır. Burada dönüşümü beklemek yerine, dümenin kontrolünü almamız bizi hedeflediğimiz yere götürme konusunda avantaj sağlayacaktır.

Nostalji, bizi rahatlatan bir olgudur; çünkü bildiğimiz, aşina olduğumuz dönemi anımsatır. Fakat geçmişte ne kadar rahat olduğumuza odaklanmak bizi ileriye götürmez. Eskide kalmamalıyız, sıkıntı ve stres yaşamadan inovasyonu ve yeniliği hayata geçiremeyiz. Shakespeare, Shakespeare olmuştur çünkü dünya sisteminin değiştiğini, dolayısıyla toplumsal değerlerin de yenilendiğini, feodal düzenden yeni bir dünyaya, yeni bir ekonomik modele ve en nihayetinde moderniteye doğru geçiş yapmaya başladığını gözlemlemiştir. Ve bu kaotik dönüşümü, değerler açısından, gündelik yaşam açısından incelikle analiz ederek tragedya ve komedyalarında başarıyla yansıtmıştır. Bugün Shakespeare’i okuyup estetik haz almamız, onun bu dönüşümü okuyarak eserlerine yansıtması sayesinde olmuştur. Bizler de bu değişim dönemini aynı şekilde değerlendirmeli, stresi pozitif yöneterek daha iyiye doğru yolculuk yapmalı ve mevcut iş yapış şekillerimizi, alışkanlıklarımızı terk edip yenileme konusunda cesaret göstermeliyiz.

Bunları da beğenebilirsiniz...

1 yorum

  • Reply
    Rahime
    2 Temmuz 2020 at 15:23

    İnovasyon Türkiye’de sizin gibi yenilikçi düşünceleri olan yöneticilerin, devlet adamlarının, liderlerin artmasıyla gerçekleşebilir diye düşünüyorum.

Bir cevap yazın


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.