Dijitalizasyon/Teknoloji – Hüseyin Gelis https://gelis.org Tue, 16 Feb 2021 10:23:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.5 Pandemi, Teknoloji ve Yaşam: Yeni Dünya için Yeni Girişimler ve Yeni Yaklaşımlar https://gelis.org/tr/2021/02/08/pandemi-teknoloji-ve-yasam-yeni-dunya-icin-yeni-girisimler-ve-yeni-yaklasimlar/ https://gelis.org/tr/2021/02/08/pandemi-teknoloji-ve-yasam-yeni-dunya-icin-yeni-girisimler-ve-yeni-yaklasimlar/#respond Mon, 08 Feb 2021 15:25:23 +0000 https://gelis.org/?p=4652 Bundan yaklaşık 1 yıl önce bambaşka bir dünyada yaşıyorduk. Muhtemelen yakın ve uzak geleceğe dair çeşitli tahmin ve beklentilerimiz vardı. Fakat bir anda ortaya çıkan ve hızla küreselleşen bir pandemi, sıra dışı bir boyuta kavuştu ve kapsamlı etkilere yol açtı.

Elbette salgın hastalıklar, bir yandan kısa, orta veya uzun vadeli yıkımlara yol açıyor ama bir yandan da toplumları dönüştürüyor. Tıpkı yaşadığımız bu dönem gibi. Bu felaketin getirdiği en önemli derslerden biri belki de insanları nasıl bir dünya istediğimiz konusunda düşünmeye itmesi oldu. Covid-19’un bu açıdan nasıl sonuçları olacağını şimdilik tamamen öngöremesek de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyoruz. Ama yaşanan değişimin özellikle günlük yaşam ve teknoloji açısından etkilerinin, bize önemli ipuçları verdiğini düşünüyorum.

Değişen alışkanlıklarımızı sürdürmemiz çok önemli

2020 sıra dışı bir yıl oldu. Sosyal mesafe, maske kullanımı, elleri sık sık yıkamak ve zorunlu olmadıkça kalabalık ve kapalı ortamlarda bulunmamak gibi gereklilikler, yaşam şeklimizde ve alışkanlıklarımızda önemli değişimlere ve kısıtlamalara yol açtı. Ancak bu kısıtlamaların olumlu bir etkisi de oldu. Pandemi döneminde kazanılan koruyucu önlem ve uygulama alışkanlıklarının, sadece COVID-19’da değil, diğer solunum enfeksiyonlarında da düşüşe yol açtığını gördük. Gereklilikten doğan bu kültürel dönüşümü sonrasında da muhafaza etmemiz önemli diye düşünüyorum. Çünkü yürütülen araştırmalar, alınan önlemlerin grip vakalarını azalttığını ancak yine de aşılamanın hala önemli olduğuna dikkat çekiyor. Pandemi kaynaklı kısıtlamalar ve farklı uygulamalar nedeniyle sürü bağışıklığı azaldığı için, pandemi sonrası dönemde grip vakalarında keskin yükselişler olabileceği yönünde yorumlar var. Özellikle sarılma, tokalaşma gibi yakın temas düzeyini artıran davranışlarda gerçekleşen değişimde süreklilik sağlamak bu açıdan hem kendimizi hem sevdiklerimizi riskten korumamız için çok önemli.

Pandemi Sonrası Cesur ‘Dijital’ Dünya

Pandeminin getirdiği en önemli değişimlerden biri ise şüphesiz dijitalleşmede görüldü. Yaşamın ve ekonomik faaliyetlerin devamlılığını sağlamanın tek yolu dijital teknolojileri kullanmak oldu. Uzaktan çalışmanın, üretmenin ve iletişim kurmanın, kısacası yapabileceğimiz her şeyi dijital ortama taşımanın ne kadar önemli olduğunu, daha da önemlisi yapılabilir olduğunu anladık. İklim değişikliğinde insan kaynaklı etkilerin azaldığını ve bunun doğadaki yansımasını gördük. Milyonlarca kişinin gün içinde trafikte harcadıkları süreyi geri kazanmaları mümkün oldu. İşler çok daha verimli, kısa sürelerde ve hatasız olarak yapılabildi.

Türkiye de bu noktada yeni dünyanın gerekliliklerine yanıt vermeye hazır olmak için aslında kritik bir fırsatın eşiğinde duruyor. Dijitalleşme ve yeni teknolojiler konusunda yatırımları hızlandırmak, ülkemizin gelişmiş bir üretim ekonomisine dönüşmesi için çok önemli.

Bu konuda ülkemizde gerçekleşen önemli yatırımları ve girişimleri görmek son derece mutluluk verici. Örneğin, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) tarafından kurulan ve Türkiye’yi yeni sanayi devrimine taşıyacak MEXT de bu alanda yapılmış en güçlü yatırımlardan birini temsil ediyor. Dünyanın en büyük dijital dönüşüm ve yetkinlik gelişim merkezi olma özelliği taşıyan MEXT, Türkiye’nin dijitalizasyon yolculuğunda önemli bir kilometre taşı olacak.

Siemens Türkiye olarak biz de MEXT’in dijitalizasyon partnerleri arasında bulunuyoruz ve inovatif teknolojilerimizle MEXT’e katkıda bulunuyoruz. Yeni ve dijital dünyada güçlü olmamız da MEXT gibi merkezlerin sayısının artmasıyla mümkün olacak. Bu nedenle özellikle ülkemizin önde gelen organize sanayi bölgelerinin (OSB) de harekete geçmesinin, dijital teknolojileri ve inovasyonu destekleyecek benzer merkezler açmasının ülkemizin geleceği için son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin yeni dijital dünyada güçlü bir konumda olması için cesur ve hızlı adımlarla ilerlememiz, MEXT gibi yatırımların ve yenilikçi girişimlerin sayısını artırmamız gerekiyor. Ancak bu sayede, topluma ve insan hayatına daha fazla değer yaratabilir, geleceği bugünden inşa etmenin altyapısını hazırlayabiliriz.

]]>
https://gelis.org/tr/2021/02/08/pandemi-teknoloji-ve-yasam-yeni-dunya-icin-yeni-girisimler-ve-yeni-yaklasimlar/feed/ 0
5G ve Nesnelerin Endüstriyel İnterneti (IoT) https://gelis.org/tr/2019/12/03/5g-ve-nesnelerin-endustriyel-interneti-iot/ https://gelis.org/tr/2019/12/03/5g-ve-nesnelerin-endustriyel-interneti-iot/#respond Tue, 03 Dec 2019 13:34:44 +0000 https://gelis.org/?p=2755 Beşinci nesil mobil iletişimin hayatımızda ciddi bir değişimi tetikleyeceği muhakkak. İlk akla gelen tabii akıllı cihazlarımızdaki mobil iletişim hızının artması; fakat bu, 5G’nin sadece küçük bir parçası. Şirketler makineleri arasında çok daha kusursuz ve kesintisiz bağlantı kurabilecek; üretim tesislerini ve şirket içi lojistik operasyonlarını eskisine göre çok daha verimli, çok daha özerk ve çok daha esnek hale getirebilecek.

5G nedir, hayatımızı nasıl etkiler konusuna gelmeden önce geniş bant kavramı ya da yüksek hızlı ağlara değinmek istiyorum. İnsanlık, inşa ettiği ortak medeniyetin ilk adımlarında bile farklı coğrafyaları ve toplulukları bir araya getirmek için yollar yapmaya, köprüler inşa etmeye büyük öncelik ve önem verdi. Bu sayede iletişimi sağlayabildi, ticareti güçlendirdi ve insanları, olayları ve fikirleri birbirine yaklaştırdı, bağladı. 5G ile yeniden gündemimize giren yüksek hız ve ağ bağlanabilirliği konularına da bu çerçeveden bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

5G’yi kamu binalarından apartmanlara, plazalardan yerel yönetim dairelerine, otomatik raf sistemlerinden robotlara, vs. hayatımızdaki her türlü kamusal / özel alanı ve üretim sahalarını birleştiren global bir kablosuz şebeke olarak düşünebiliriz. Bugün üretim tesislerindeki çoğu makine ve cihaz hala kablolarla birbirine bağlı. Ancak, 2020 yılından itibaren devreye girecek olan yeni 5G iletişim standardı sayesinde, bu durum yakın gelecekte kesinlikle değişecek. Başlangıçta saniyede bir ile 5 gigabit arasında bir veri hızı olacak ve sonradan saniyede 20 gigabite kadar çıkacak; ki bu da kendisinden önceki LTE’den on ila 20 kat daha fazla hıza ulaşmasını sağlayacak olan çok önemli bir atılım.

Tabii 5G bize iletişimi hızlandırmanın yanında iş geliştirme ve ticaret alanında fırsatlar sunarken, beraberinde tıpkı yol ve köprülerde olduğu gibi güvenlik konusunda bir riski de beraberinde getiriyor. Bu aşamada da siber güvenlik gündemimize geliyor. Yaratılan ekonomik trafiği güvende tutabilmek için yeni yaklaşımlar ortaya koymamız lazım. Siber güvenlik, artık sadece donanım ve yazılım meselesi olmaktan çıktı. Son dönemdeki siber saldırıları düşündüğümüzde insan odaklı bir yaklaşımı benimsemek, bunu kurum kültürüne yansıtmak, yaşanabilecek olumsuzlukları önlemek için büyük önem taşıyor.

Ben internetin bilginin özgürce akışı açısından harika bir yapı olduğuna inananlardanım. Ancak içeriğin değerine odaklanırken verilerin kıymetini atlamamalıyız. Bazen bu değeri pas geçebiliyoruz. Araştırma şirketi BARC’a göre, Büyük Veri’den faydalanan kurumların gelirleri yüzde 8 ile 10 arası artış gösterirken, toplam maliyetleri yüzde 10 düşüyor. Veri işlerinin yaratacağı ek istihdamı bir kenara koysak bile, çalışanların zaman kazançları iş dünyasının ana fonksiyonlarına odaklanmasına, daha yaratıcı sonuçlar üretmelerine yarayacak. Bu anlamda 5G, her sektör için kıymetli fırsatlar sunuyor.

Odağımızda ne olursa olsun, asıl hedefimiz her zaman yeniyi aramak, yeniliği araştırmak olmalı. 5G de “yeni” olanı arayışta ve ortaya koymada bize muazzam katkılar sunacak. O nedenle, 5G ile doğacak imkânlardan ne şekilde faydalanabiliriz, yeni dünyaya nasıl adapte oluruz konularını düşünmek için harekete geçmeli ve yanı başımızdaki bu gelişme için son hazırlıklarımızı şimdiden yapmalıyız.

]]>
https://gelis.org/tr/2019/12/03/5g-ve-nesnelerin-endustriyel-interneti-iot/feed/ 0
Yapay Zekâ: Rakibimiz mi, yoksa ortağımız mı? https://gelis.org/tr/2019/11/18/yapay-zeka-rakibimiz-mi-yoksa-ortagimiz-mi/ https://gelis.org/tr/2019/11/18/yapay-zeka-rakibimiz-mi-yoksa-ortagimiz-mi/#respond Mon, 18 Nov 2019 12:13:11 +0000 https://gelis.org/?p=2717 Dijital yaşama geçiş ile gündelik hayatta yapabildiklerimizin ölçeğinde ve kapasitesinde ciddi bir artış olurken, tarihin büyük bir bölümünden bu yana insana ait faaliyetler de ciddi bir değişimin eşiğinde. Yapay Zekâ başlığı altında genellediğimiz tüm algoritma ve kod tabanlı sistemler, robotlar sayesinde dijital olduğu kadar fiziksel olarak da bir etki alanı sağlıyor. Gidişata dair genel endişe ise şu yönde: Ya yapay zekâ ve/veya robotlar tüm işlerimizi elimizden alırsa?

Bana göre; gelecekten bahsettiğimizde tek bir geleceği değil, birden fazla alternatif geleceği düşünerek konuşuyoruz. Bu sebeple, yapay zekânın geleceğine baktığımızda bunun nihai, mutlak ve tekil bir şeyden bahsetmediğimizi söylemek isterim. Gerçekleşecek değişimle ilgili daha fazla ihtimâli göz önünde bulundurmalıyız. Yapay zekâ sadece ekonomiyi ileri taşımayacak, aynı zamanda sıçrama yaparak yukarı doğru da bir hareketlenme sağlayacak. Büyük bir istihdam dalgası da yaratacak.

Ancak bu yazıda popüler birtakım inanışlara ve insanların işlerini kaybetme korkusuna değineceğim. Önceki sanayi devrimlerinde de aynı korku ortaya çıkmıştı. Fakat bu meseleye başka bir perspektiften de bakmak mümkün; insanların bu sayede daha fazla yetkinlik isteyen ve kalifiye mesleklere geçerek insan olmanın onuruna yakışır bir mükafat elde edeceğini öngörebiliriz. Yapay zekâ sonrası dönemde ağır fiziksel ve tekrar gerektiren işlerde çalışmamalı, bu görevleri robotlara ve yapay zekâya bırakmalıyız. Bu, ağır çalışma şartları sebebiyle de cinsiyetler arasındaki iş bölümünü ve ayrımı da ortadan kaldıracaktır. Yapay zekânın imkânlarını bu açıdan da fırsat olarak görmeli ve kadınların kariyer yolundaki engel de bu vesileyle kalkmalı.

Yapay zekâ benim için bilinmeyene doğru bir yarış, henüz bulunamamış olanı bulma fırsatı anlamına geliyor. Bugün “Yapay Zekâ” diyoruz, yapay olduğunu vurguluyor ve zekâ kısmını tartışmaya devam ediyoruz. Bir gün “yapay” kısmı ortadan kalkacak ve kavramı sadece “zekâ” olarak adlandırabileceğiz. Şimdiden kavramın içeriğini içselleştirmeli ve onunla kol kola çalışmaya başlamalıyız. Akıllı telefonlarımızın sağladıkları faydalarla nasıl bir uzvumuz kadar yakın olduğunu gördük. Oysa yapay zekâ diyerek, kendimizden uzak, yabancı bir kavramı tanımlıyoruz. Gelecekte belirli teknolojilerin fiziksel varlığımızın, benliğimizin bir parçası olduklarını da göreceğiz. İşlerimizi bu teknolojilerin hiç var olmadığı günkü gibi, ancak bu teknolojilerle bütünleşerek yapacağız. O günler geldiğinde ve bu faydaları özümsediğimizde, kimsenin geriye dönüp eskiyi yâd edeceğini düşünmüyorum. Öyle olsa hesap yapmak için cebimizde çubuklar taşır, bunlarla kuma çentikler atmaya devam ederdik.

Bugünün dünyasında başarı için kötümserliği bir kenara koyup, geleceği anlamak ve kucaklamak gerekiyor. Uzun vadeli gelişmeler için kısa vadedeki problemlere katlanmamız gerekebilir ama bu problemleri en aza indirmek de, eğitime ve doğru konulara odaklanma, iyilik için çalışma gibi prensiplerle mümkün.

]]>
https://gelis.org/tr/2019/11/18/yapay-zeka-rakibimiz-mi-yoksa-ortagimiz-mi/feed/ 0
Sonsuza kadar koruma altında değiliz https://gelis.org/tr/2019/05/31/sonsuza-kadar-koruma-altinda-degiliz/ https://gelis.org/tr/2019/05/31/sonsuza-kadar-koruma-altinda-degiliz/#respond Fri, 31 May 2019 06:00:14 +0000 https://gelis.org/?p=1483 Hayatın hangi alanında olursa olsun, alacağınız somut önlemlerle elde edeceğiniz güvenlik, güvende hissetmenizi garanti etmiyor. Aslına bakarsanız, siber güvenlik dünyası da bu tip yanılgılarla dolu. Örneğin hiç saldırıya uğramamış olduğu için saldırganların ya da saldırıların hedefi olmadığını düşünmeye “güvenlik yanılsaması” adı veriliyor.

Günümüzde bir kurumun karşılaşabileceği saldırıların çeşitliliği de gelişen teknolojilerle birlikte orantılı olarak artmış durumda. Yeni tehditlere yakından bakarsak, Endüstriyel Nesnelerin İnterneti (IoT) ile artık algılayıcı boyutundaki minik cihazların dahi internete bağlanabilmesi, bize üzerine düşmemiz gereken yeni bir sorumluluğu hatırlatıyor. Burada tehdit altında olan sadece kişisel verilerimiz değil, yaşam biçimimizin tamamı olumsuz etkilenebilir, sekteye uğrayabilir, hatta uç örneklerde bir siber saldırıyla hayat bizler için tamamen durabilir.

İşin ciddiyetini anlamak için belki şu rakamlar da bize bir fikir verebilir; siber güvenliğe yönelik tehditler sadece 2016 yılında dünyada 500 milyon Euro’dan fazla zarara sebep olmuş. 2017 yılında internete bağlı cihaz sayısı 8 milyara yükseldiğinde, birbirleri arasındaki iletişim de sadece bir yılda yüzde 30 oranında artmış. Önümüzdeki sene bağlantılı cihaz sayısının 20 milyarı aşacağı beklentisini de işin içine katınca, 2018 yılı raporunda Dünya Ekonomik Forumu’nun gelişmiş bölgelerde iş dünyasının en büyük sorununu neden siber saldırılar olarak gösterdiğini anlayabiliriz.

Ekonominin ve gündelik hayatın merkezinde yer alan enerji santrallerinin, dijital fabrikaların, sürücüsüz otomobillerin ve hatta sağlık kuruluşlarının son birkaç yıl içerisindeki Petya, WannaCry gibi büyük siber saldırılardan nasıl etkilendiğine şahit olduk. Bu gibi felaketlerin kurbanı olmamak için, bir güvende kalma felsefesi oluşturmak ve bu felsefeyi bireyselden toplumsal seviyeye her katmada sahiplenmek ve özümsemek gerekiyor.

Kurallara ve yasalara karşı gelmek insanın doğasında var olan bir şeydir. Kendimizi bu bencilce işlenen suçlardan korumak için yasal düzenlemeleri hayata geçirebilir ve gelişkin teknolojilerden faydalanabiliriz, ancak bir noktaya kadar. Yasalar çiğnenebildiği gibi, güvenlik önlemleri ve şifrelemeler de topluma zarara vermek isteyen kişiler tarafından aşılabilir. Bu nedenle konuyla ilgili duyarlılık yaratmak, iş birliği yapmak ve güvenliği toplumsal boyutta eğitimin önemli bir parçası haline getirmek büyük önem taşıyor.

Alacağımız sorumluluğun temelinde de bir siber güvenlik girişimi olan Güven Tüzüğü (Charter of Trust) yatıyor. Bundan bir yıl önce Münih Güvenlik Konferansı’nda kamuoyuna sunduğumuz inisiyatif, bugün 16 ortak kuruluşun tüzüğün on ilkesini onaylaması ve gelecekte birlikte çalışma teminatı vermesiyle önemli bir aşama kaydetti.

Tüzüğü açıklamamızla eş zamanlı 1.300 kişilik bir siber güvenlik ekosistemi oluşturduk. Diğer yandan ürünlerimizi güvenli hâle getirmek için özel bir çalışma yürütüyor ve müşterilerimiz için yeni çözümler geliştiriyoruz. Bu kapsama Siemens’in tedarikçileri de dahil, dolayısıyla tüm yeni sözleşmelerde bağlayıcı koşullar yer alıyor. Bu koşullar asgarî siber güvenlik gereksinimlerini tanımlıyor. Geçen yılın ekim ayında ise dijital tedarik zincirleri için de 17 asgarî koşulu kabul ederek, önemli bir adım daha attık. Tüm bunları yaparken, işleri kendimiz için de müşterilerimiz, tedarikçilerimiz için de karmaşıklaştırmak yerine, kolaylaştıracak bir anlayışı benimsiyoruz.

Siber güvenlik konusunda en önemli bileşenin insan olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Güven Tüzüğü’nün en değerli bulduğum yanı ise bu eğitimler. Güçlü parola kullanımı gibi temel bilgilerden, erişim yetkileri ve şifrelemenin içerildiği çok aşamalı güvenliğe kadar, çalışan farkındalığını artırmak için eğitimler geliştiriyoruz. Ancak siber güvenlik bir kurum içi pratikten daha ileriye gitmeli. Bu sebeple okul ve üniversite müfredatlarında yer alması da hedeflerimizden birisi. Böylece gençlere dijital dünyanın güvenliğini tasarlamak için ihtiyaç duydukları araçları sağlayacağız.

]]>
https://gelis.org/tr/2019/05/31/sonsuza-kadar-koruma-altinda-degiliz/feed/ 0
Sürdürülebilir bir refah için: Dijitalleşme https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/ https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/#respond Mon, 20 May 2019 06:00:52 +0000 https://gelis.org/?p=1477 Son yirmi yıl içerisinde teknoloji, otomasyon temelli ve görev odaklı yapısının ötesinde hayatımızı radikal bir biçimde dönüştüren bir güç hâline geldi. Dijitalizasyon ise; teknolojinin gündelik hayatta yarattığı etkiden daha büyük bir etkiyi toplumsal hayatta yaratabilecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.

Mart ayında Uludağ Ekonomi Zirvesi içerisinde düzenlenen ve konuşmacılarından biri olduğum “Refah için Dijitalleşme” paneli, aslında bu dönüşümü çok güzel bir başlıkla özetliyor. Burada bahsedilen refah, oldukça geniş kapsamlı. İç huzurumuzdan tutun da şirketimizin verimliliğini artırmaya, bir ülkenin yaşayacağı bolluktan bugün karşı karşıya kaldığımız temel problemlerin çözümüne kadar her şeyi kapsıyor.

O gün de söylediğim gibi bugün aslında dijitalleşme hayatımızın her anını ve alanını görünmez, ince ama sımsıkı ağlarla örmüş durumda. En basitinden, telefonlar ve akıllı hoparlörler gibi cihazlar üzerinde somutlaşan kişisel asistanlarımız, aslında bulut üzerinde çalışan uygulamalardan ibaret. Benzer sistemler neredeyse nefes alıp verme sıklığında ürettiğimiz verileri değerlendiriyor, öngörüler çıkartıyor ve iş süreçlerini tepeden tırnağa değiştirme imkânı sunuyor. Hatta, bu teknolojileri kullanarak ortaya koyduğumuz yeni nesil uygulamalar ile bir sektörün tamamen dönüşmesi bile muhtemel.

Dijitalleşme konusunda en büyük sorumluluğun özel şirketlerde olduğunu düşünmek ise işin bütünsel ölçeğini ıskalamak anlamına gelebilir. Toplumsal düzeyde gerçekleşecek bir dönüşümün mimarlarından biri elbet eğitim olacak. Geleceğin ihtiyaçlarını belirlediğimiz bu dönemde, öngördüğümüz gereksinimleri karşılayabilmek için kodlama, dijital okur yazarlık adımlarıyla dijital bireyler yetiştirmeye başladık bile. Bundan sonrasında da müfredatın ve eğitim biçimlerinin yol haritasını çizerek, Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi teknolojilerinden faydalanacağız.

Bir diğer önemli konu ise sağlık. Bireysel düzeyde takip gerektiren uygulamalar, halihazırda akıllı saatlerimiz ve bilekliklerimizle gerçekleştirilebiliyor. Özellikle sağlık hizmetlerine erişimin güç olduğu bölgelerde doktor ile uzaktan iletişim kurabilmek, verilerin bulut üzerinde tutulması gibi çözümler, pratikte karşılığını bulmaya başladı. Şimdi sağlık ve hatta sosyal güvenlik sistemlerinin üzerinde yük olan hastalıkları öngörebilmek, sağlık sisteminin süreçlerini yeniden düzenlemek gibi ciddi bir dönüşüm kapıda.

Artan nüfusa fırsat eşitliği getirecek

Euromonitor, 2030 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun yüzde altmışının şehirlerde yaşayacağını belirtiyor. Bu dönüşüm gerçekleşirken ufak yerleşim birimleri şehirleşecek, şehirler de göç alarak mega şehirler haline gelecek; nüfusu 10 milyonun üzerindeki şehirlerin sayısı otuz dokuza yükselecek.

Burada da Akıllı Şehir çalışmaları yerel yönetimlerin ve yurttaşların yardımına yetişecek. Şehrin dört bir yanına ve araçlara konumlandırılan algılayıcılar vasıtasıyla trafikten hava kirliliğine, doğal afet önlemlerinden şehir planlamaya kadar gündelik yaşam çok daha iyi standartlara ulaşacak.

Tam bir dijitalleşme ile, yani uçtan uca dijital bir yapı kurulmasıyla fırsat eşitliği de bir ideal olmaktan çıkarak ulaşılabilir bir hedefe dönüşecek. Bu eşitlik ile sadece cinsiyetler arası çalışma şartlarının farkını kapatmak değil, imkânların eşit olarak paylaştırıldığından emin olabileceğiz. Ancak Yapay Zeka, Makine Öğrenimi, Nesnelerin İnterneti gibi yeni nesil teknolojiler ve onların açtığı yolu değerlendiren Dijital Dönüşüm, bize her şeyden önemli bir hediye verecek: Sürdürülebilirlik. Bu da yaşama dair tabii kaynakların dağılımını ve yetersizliğini düşünen, gökyüzünde başka gezegenlerde hayat ihtimalinin peşinden koşan bizlerin şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şey…

]]>
https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/feed/ 0
“Dijital İkiz” Sağlığı da Dönüştürecek https://gelis.org/tr/2019/03/21/dijital-ikiz-sagligi-da-donusturecek/ https://gelis.org/tr/2019/03/21/dijital-ikiz-sagligi-da-donusturecek/#respond Thu, 21 Mar 2019 11:30:56 +0000 https://gelis.org/?p=1242 Dijitalleşmeyle birlikte gelen yeni teknolojilerin, yeni uygulama alanları yaratarak hemen her sektörü ve mevcut iş yapma şekillerini dönüştürdüğünü sıklıkla konuşur olduk. Bunların içinde benim en çok ilgimi çeken alanlardan biri ise sağlık; çünkü doğrudan insanların hayat kalitesini artırmaya odaklanıyor. İnsan yaşamını doğrudan ilgilendiren bu alanda paradigmayı değiştirecek yenilikler bizi bekliyor. Aslında bunun ilk örneklerini görmeye başladık bile. Siemens’te çok önem verdiğimiz “Dijital İkiz” teknolojimizin sağlık alanında yarattığı faydalara gelin bir göz atalım.

Konuya öncelikle Dijital İkiz’in ne anlama geldiğiyle başlamak isterim. Dijital İkiz teknolojisini Yapay Zeka’nın da iş başında olduğu, veri analitiğinde gelişkin yazılım ve çözümlerin kullanılarak hayat kalitesinin artırıldığı bir yaklaşım ya da model olarak ele alabiliriz. Siemens’in Dijital İkiz teknolojisi, bir fabrikanın üretim aşamasına geçmeden önce sanal ortamda kurulup üretim süreçlerinin tamamının simüle edilebilmesine olanak sağlıyor. Bu sayede şirket ve kurumların araştırma, test ve üretim süreçleri çok daha hızlı, verimli ve ekonomik hale geliyor. Bugüne kadar Dijital İkiz ile gerçekleştirdiğimiz dijitalizasyon projeleri, paydaşlarımızın iş süreçlerine büyük verimlilik ve tasarruf sağladı. Bunun Türkiye’de de farklı sektörlerde birçok örneği mevcut.

Dijital İkiz, hızlanan ve kolaylaşan süreçlerin yanı sıra butik üretime, üretimde kişiselleştirmeye de olanak sunuyor. “Kişiselleştirme” kavramının giderek daha fazla önem kazandığı aşikâr. Kişiye özel çözümlerin, bir tercih ya da keyif unsuru olmanın ötesinde hayati önem taşıdığı alanlar da var. Bunların başında da sağlık sektörü geliyor. Dijitalizasyon alanındaki uzmanlığımız ve Dijital İkiz teknolojimiz bu çalışmalarımıza güç katıyor ve gelecekte sağlık alanında imza atacağımız uygulamalar için bir temel oluşturuyor. İleriki dönemlerde yapabileceklerimizi düşünmek gerçekten heyecan verici…

Belki de çok yakın bir gelecekte kalp, akciğer gibi “kişiye özel” organların, dokuların ve hatta tek tek hücrelerin dijital ikizlerini oluşturmak mümkün olacak. Burada kullanılacak simülasyonlar, alanın uzmanlarının farklı insanların farklı tedavilere nasıl tepki vereceğini öğrenmesinde yardımcı olacak. Operasyonlar önce dijital ikiz üzerinde gerçekleştirilerek, ters gidebilecek her şey önceden fark edilebilecek. Burada, Yapay Zeka alanındaki yeni gelişmelerin veriyi toplama ve analiz etme noktasında oynayacağı rol, tüm hayatımız açısından kritik bir öneme sahip.

Sağlıkta erken tanının, öncü diyebileceğimiz bulguların sağlık problemi ortaya çıkmadan önce gözlemlenebilmesinin ne kadar hayati önemde olduğunu biliriz. Dijital İkiz bu konuda da önemli faydalar sağlayacak. Farklı şekillerde sensör kullanımıyla, organlarımızın durumu hakkında sürekli dijital ikizimize veri gönderebilir ve olası bir sorunu erken teşhis edebiliriz. Örneğin, kanser hastalarında tedavi sonrası süreçte oluşabilecek metastazlar bu yöntemle çok hızlı fark edilebilecek. Sonunda, teşhis ve tedaviye yardımcı olmak için düşük maliyetli ve neredeyse gerçek zamanlı olarak çalıştırılabilen modellerle birlikte tam anlamıyla kişiselleştirilmiş bir tıbbi bakım sunulabilecek.

Dijital teknolojilerin sağlık sektöründe yaratabileceği dönüştürücü etkinin bir örneğini Siemens Healthineers’ın İkiz Kalp çalışmasında görüyoruz. Bu çalışmada Siemens Healthineers, bir kalbin elektriksel ve fiziksel verileriyle fiziki yapısının üç boyutlu görüntüsünü oluşturmak için bir Yapay Zeka platformu geliştirdi. Cerrahların tedavi planlarına yardımcı olması amacıyla geliştirilen ikiz kalp, yapay zekanın teşhis ve tedavi süreçlerinde kullanılabilmesinde yardımcı olabilir. 3D baskılı dijital zekalı ikiz kalp, simülasyonlar sayesinde doktorların ameliyata başlamadan önce belli testleri yapmasına olanak sağlıyor. Yani bir kardiyolog, ameliyat odasına girmeden önce önündeki bilgisayar ekranından görüntüleme yapabiliyor, simülasyon gerçekleştirebiliyor. Böylece hastanın kalbindeki hücreleri, elektriksel ve fiziksel özellikleri taklit eden 3D baskılı ikiz kalbe, kalp tansiyonunu ayarlayan elektrotlar yerleştirerek, kronik kalp yetmezliği olan hastanın hayatta kalmaya devam edip edemeyeceğini görebiliyor.

Dijital İkiz teknolojisi sağlık sektöründe henüz gelişme aşamasında olsa da kısa bir sürede önemli gelişmelere ve tedavi imkanlarına fırsat sunması işten bile değil. Bu teknolojinin sağlık alanında yaygınlaşması ise şüphesiz hem herhangi bir rahatsızlığı olanlar hem de sağlık çalışanları için hayatı kolaylaştıran ve iyileştiren fırsatlar anlamına geliyor.

]]>
https://gelis.org/tr/2019/03/21/dijital-ikiz-sagligi-da-donusturecek/feed/ 0
Vizyon 2020+ ile dijitalizasyonu hızlandırıyoruz https://gelis.org/tr/2018/11/08/vizyon-2020-ile-dijitalizasyonu-hizlandiriyoruz/ https://gelis.org/tr/2018/11/08/vizyon-2020-ile-dijitalizasyonu-hizlandiriyoruz/#comments Thu, 08 Nov 2018 07:01:57 +0000 http://gelis.org/test/?p=347 Kelebeğin yaşam döngüsü, bize değişerek gelişmenin ve bu sayede mükemmeli hedeflemenin hem gerekliliğini hem de görkemini tasvir eder. Dijital çağ bu dönüşüm için hepimize pek çok fırsat sunuyor. 

Dijital çağ, uyum becerisi olan şirketler için avantaj yaratırken diğerleri için ise sonun başlangıcı. Günümüzde oyunun kuralları hızla değişiyor. Bugüne kadar ilk 100 arasında yer alan çok büyük şirketlerin bazıları yok oluyor ama yepyeni şirketler ortaya çıkıp hızla ilk sıralara yerleşiyor. Yeni çağ, değişmeyi, dönüşmeyi gerektiriyor. Artık başarının olmazsa olmazı hız, çeviklik ve uyum becerisi. Yakın gelecekte ancak ve ancak dijital dönüşüme hızla ayak uydurabilen şirketler ayakta kalabilecek.

Geçmişte şirketler değişim ve dönüşüm çalışmalarını bir sıkıntı yaşadıklarında hızlandırırlardı. Artık günümüzde dönüşüm için bekleme lüksümüz yok. Çünkü değişim farklı bir zaman anlayışına sahip; size çarpmadan farkına varamıyorsunuz. Bazen yavaş yavaş ilerliyor ve hayatınızı gerçekten etkilemeye başlamadan gelmekte olduğunu anlayamıyorsunuz. Bazen de o kadar hızlı geliyor ki, size tam anlamıyla bir sürpriz yapıyor; etkisini aniden fark ediyorsunuz ve sizi dönüşüme zorluyor. Değişimin sürpriz yaparak bizi zorla dönüştürmesinden önce değişim süreçlerinin parçası haline gelerek hazırlanmamız ve tetikte olmamız gerekiyor.

Bu nedenle biz Siemens’te, Dijital Olgunluk Endeksi projemizle çalışanlarımızın dijitalizasyon yetkinlik seviyelerini ölçmelerini sağlıyoruz ve onlara kendi bulundukları seviyeye göre eğitim ve gelişim planları sunuyoruz. Ayrıca kendi görevlerini tanımlamalarını istiyoruz, böylece geleceklerini de tanımlıyorlar ve dijitalizasyonun hızı karşısında sürpriz yaşamıyorlar.

Siemens olarak, tarihimiz boyunca yeni teknolojilerin ve dijital trendlerin geliştirilmesinde sorumluluk üstlendik ve “en erken benimseyenler” arasında yer aldık. Böylece inovasyona, değişime ve dönüşüme öncülük ettik. Öncü olmakla da kalmadık, tüm dünyada ve Türkiye’de dijital dönüşümün rehberi olma, şirketlere yol gösterme misyonunu da üstlendik.

Bu bakış açısıyla kendi değişim ve dönüşümümüzü hızlandırmak üzere dört yıl önce Vizyon 2020 stratejimizi geliştirdik. Bu vizyonla yürüdüğümüz yolda başarılı olduk. Bugün hemen hemen bütün işletmelerimiz eskisinden çok daha kârlı, müşteri memnuniyetimiz çok üst düzeyde ve Dijital Fabrika bölümümüz endüstriyel dijitalizasyonda pazar lideri konumunda. Ama değişim durmuyor, devam ediyor. Bu nedenle biz de vizyonumuzu bu yıl bir üst seviyeye taşıdık ve Vizyon 2020+ planını oluşturduk.

Vizyon 2020+ kapsamında “tek tip” yapıdan, pazardaki yıkıcı trendlere ve konsolidasyona kolay uyum sağlayabilecek, amaç ve pazar odaklı bir yapıya geçiyoruz. Amacımız, topluma hizmet etmek ve tüm paydaşlarımız için değer yaratmak. Başarılarımızı sürdürmek ve uzun vadede daha fazla değer yaratmak için sadeleştirilmiş ve daha yalın bir şirket yapısını uygulamaya alıyoruz. Yeni ve gelişmiş yapımız, pazardaki önemli trendlere eskisinden çok daha hızlı yanıt vermemizi ve inovatif sistemleri daha da hızlı geliştirmemizi sağlayacak.

Değişiyoruz çünkü dünyamız bu değişimi kaçınılmaz kılıyor.

Değişiyoruz çünkü hizmet verdiğimiz pazarlarda kapsamlı değişimler yaşanıyor.

Ama bu değişim yeterli mi?

Türkiye ekonomisinin layık olduğu yere ulaşması, toplumun refah seviyesinin artırılması için tüm özel sektör ve kamu kuruluşlarının hep birlikte değişmesi, dönüşmesi, dijital çağın avantajlarından faydalanması gerekiyor. Bu ancak devlet, özel sektör ve akademinin iş birliği içinde çalışmasıyla mümkün olabilir.

Dijitalizasyonda başarılı olabilmemizin yolu, inovasyondan ve eğitimden geçiyor. Son teknolojileri ve inovatif çözümleri kendi ülkemizde geliştirmemiz gerekiyor. Bunun için yeni Ar-Ge fabrikalarına ihtiyaç var. Bu noktada kamu kuruluşlarının destekleri ve özel sektörle yürütülecek ortak projeler büyük önem taşıyor.

Bunları gerçekleştirmek için de nitelikli, yetişmiş insan kaynağına ihtiyacımız var. Bu doğrultuda sanayi ve akademi arasındaki iletişimin geliştirilmesi ve gençlerimizi potansiyellerinin açığa çıkarılması şart.

162 yıldır ülke ekonomisine ve topluma değer yaratmak için bu topraklarda faaliyet gösteren Siemens Türkiye olarak, her zaman olduğu gibi bundan sonra da tüm imkanlarımızı ülkemizdeki dijital dönüşümün hızlandırılması için kullanmaya devam edeceğiz. Bu doğrultuda üniversitelerle ve kamu kuruluşlarıyla hali hazırda yaptığımız iş birliklerini artırmak, geliştirmek, aramızdaki bağları güçlendirmek ve yeni çalışmalara imza atmak en büyük isteğimiz.

]]>
https://gelis.org/tr/2018/11/08/vizyon-2020-ile-dijitalizasyonu-hizlandiriyoruz/feed/ 2
Berlin’i ‘otantik’ bir biçimde ‘elektrikli araç’la keşfetmek mi? https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/ https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/#respond Tue, 08 Nov 2016 08:56:06 +0000 https://gelis.org/?p=609 İlk duyduğunuzda kulağa biraz tuhaf geliyor değil mi? Birşeyi ‘otantik’ olarak nitelendirebilmek için oldukça uzun bir zaman gerektiğini düşünürsek evet haklısınız. Halbuki elektrikli araçlar yeni bir konu değil mi?

Bu yıl 200. doğumgünü kutlanan kurucumuz Werner von Siemens, gerçek bir dahiydi. Fakat tek özelliği bu değildi: Kendisi aynı zamanda günümüzün ‘start-up‘ kurucuları gibi başarılı bir girişimciydi de. Bugün yaklaşık 350 bin çalışanıyla 200’den fazla ülkede faaliyet gösteren bir şirketin kurucusu. Bunda kuşkusuz vizyonerliğinin büyük rolü var. Werner von Siemens gibi öncüler daha 20. yüzyılın başında, 1900’lü yıllarda Berlin’i elektrikli bir şehre (Electropolis) dönüştürmüşlerdi. Bugün dördüncüsünü konuştuğumuz Endüstri devrimlerinin ikincisi elektrikle ortaya çıkmıştı ve Berlin hızla elektrik endüstrisinin Avrupa’daki merkezi oldu. Bizden bir örnek vermek gerekirse İstanbul’a 1914 yılında ilk elektrikli tramvayı getiren de Siemens oldu.

Bunlar az çok bilinen şeyler. Peki modern ulaşımın yalnızca ‘içten yanmalı motorlar’la değil de ‘elektrikli araçlar’la başladığını kaç kişi bilir? Özellikle Berlin’deki ulaşım çoğunlukla bu şekilde sağlanıyordu. C.2 Phaeton olarak da bilinen Porsche’un ilk elektrikli taşıtı olan Porsche P1’in de üreticisi olan Egger-Lohner farklı girişimcilerle birlikte Charlottenburg’da elektrikli araçlar üretirken, Werner von Siemens de, bundan tam 134 yıl önce 1882’de Halensee’de ‘Elektromotor’ hayalini gerçekleştiriyordu.

Bugün artık gündemimizde ‘enerjinin geleceği’ , ‘sürücüsüz araçlar’ gibi konular var. Her ne kadar ticari olarak yaygınlaşması 100 yıldan uzun sürmüş olsa da elektrikli araçlar giderek daha fazla kullanılıyor. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz ‘çevre duyarlılığı’. Peki ‘sürücüsüz araçlar’ gibi başka bir vizyoner gelişmenin yaygınlaşması için de benzer bir motivasyonu 100 yıl beklememiz gerekecek mi? Üzerinde düşünmeye değer.

]]>
https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/feed/ 0
Sosyal medya kullanıcılarına göre, “Akıllı şehirlerde en büyük öncelik, hayat”! https://gelis.org/tr/2015/11/24/sosyal-medya-kullanicilarina-gore-akilli-sehirlerde-en-buyuk-oncelik-hayat/ https://gelis.org/tr/2015/11/24/sosyal-medya-kullanicilarina-gore-akilli-sehirlerde-en-buyuk-oncelik-hayat/#respond Tue, 24 Nov 2015 10:01:20 +0000 https://gelis.org/?p=612 Bence sosyal medyanın en güzel yanı, geri bildirimlere ve fikir alışverişlerine imkan tanıması. Bu inancımı destekleyen örneklerden birini geçtiğimiz günlerde yaşadım. Twitter, LinkedIn, Facebook ve Google+ hesaplarımda Siemens Customer Magazine’de yayımlanan bir röportaja yer verip takipçilerimin “akıllı şehirler” ile ilgili görüşlerini öğrenmek istemiştim.

Yorumlardan bazıları “akıllı şehir” kavramını insanların hayatını kolaylaştıran şehirler ve altyapılar olarak tanımlarken bazıları da “akıllı şehirlerin” daha fazla karmaşa getireceğini öne sürüyordu. Elbette her konuda görüş ayrılıklarının olması doğal. Ama sanırım bu noktada odaklanmamız gereken, teknolojiyi günlük yaşamda faydaya dönüştürmek açısından teknoloji şirketlerinden beklenenler.

Gördüğüm kadarıyla en büyük beklenti ulaşımda, güvenlikte ve çevreci yaklaşımlarda iyileştirmeler yapılması. Dolayısıyla sadece bina teknolojilerine değil, ulaşım teknolojilerine de odaklanmak gerekiyor. Ulaşım anlamında gelen yorumlar arasında beni en çok etkileyen, ambulansların yoğun şehir trafiğinde gecikmesinden kaynaklanan kayıplar oldu.

Siemens’in Gelecek ve Trendler adlı dergisinin Kasım sayısında aslında bu konu hakkında çok önemli bir yazı var. Yazıda Siemens ve iş ortaklarının bir Avrupa Birliği projesinden söz ediliyor. Projede, trafik ışıkları ile sürücüler arasında bağlantı kurularak kentsel trafiğin rahatlatılması hedefleniyor. Test sürecinde 12 ambulans, iki elektrikli araç ve 20 sinyal sistemi çeşitli iletişim birimleriyle donatıldı. Bu iletişim birimleri her 10 saniyede bir, yol üzerindeki noktalara özel bir WLAN ağı aracılığıyla bilgi gönderiyor. Örneğin bir ambulansın yaklaştığı bilgisi geldiğinde, trafikte ciddi bir sorun oluşmayacaksa trafik ışığı yeşile dönüyor. Saniyelerin bile önemli olduğu durumlarda, bu tür teknolojik gelişmeler hayat şansını artırabilir diye düşünüyorum. Neticede, her konuda olduğu gibi, akıllı şehirler söz konusu olduğunda da öncelik hayatın olmalı.

]]>
https://gelis.org/tr/2015/11/24/sosyal-medya-kullanicilarina-gore-akilli-sehirlerde-en-buyuk-oncelik-hayat/feed/ 0
Abartmadan, hafife almadan: Bilgi çağının gelişimi https://gelis.org/tr/2015/10/02/abartmadan-hafife-almadan-bilgi-caginin-gelisimi/ https://gelis.org/tr/2015/10/02/abartmadan-hafife-almadan-bilgi-caginin-gelisimi/#respond Fri, 02 Oct 2015 15:45:09 +0000 http://gelis.org/test/?p=365 Bir önceki yazıda, yüzyıllar içinde iletişim yöntemlerinde yaşanan gelişmelerden söz etmiş, bilgi çağını yaşadığımızı vurgulamıştım.

Bu çağın tüketiciler, iş dünyası ve bireyler üzerindeki etkileri ise aslında çok detaylı bir konu. Yine de burada ana başlıklarla ele almaya çalışalım.

Medya, yeni dijital teknolojiyle değişime uğrayan ilk sektörlerden biri oldu. İnternetin ve belirli bir hedefe yönelik diğer medya kanallarının sağladığı verimlilik sayesinde pek çok gazete, dergi ve yayın kuruluşu çok ciddi boyutta gelir ve kâr elde etti. Örneğin, dünyadaki en büyük medya şirketi Google, çok sınırlı miktarda orijinal içerik üretiyor ama yine de kendini “mühendislik firması” olarak tanımlıyor.

Haberlere, bilgilere ve eğlenceye erişim konusunda pek çok yeni seçeneğimiz bulunuyor. Profesyonel gazetecilerin sayısı azalmaya devam ederken, teknoloji artık herkesin yazı yazarak kendi okuyucusunu yaratmasını mümkün kılıyor. Yeni çevrimiçi gazetecilik şekilleri, mevcut açıkları kapatmaya başladı bile.

Ama öte yandan da zor sorularla karşı karşıyayız. Örneğin, bilginin kolay erişilebilirliği, her durumda bilginin ve bilgeliğin artışı anlamına gelir mi? Pek çok kaynaktan yağan sonsuz bilgi, eğitimli editörlerin seçip sunduğu, akademik uzmanlarca değerlendirilmiş ya da finansal araçlar üzerinde yapılan bağımsız değerlendirmeler gibi analog çağa ait işlemlerden geçerek bize ulaşmış bilgiler kadar güvenilir olmayabilir. Tüm dünyada bilgi ve belge paylaşımına izin veren Wikipedia gibi siteler, genel anlamda bilgi paylaşımını sağlıyor ama üzerinde araştırmalar yapılması ve daha detaylı anlaşılması gereken ‘ÜSTÜ KAPALI’ bilgiyi edinmemizi sağlayan araçların güvenilirliği zaman zaman tartışılıyor.

Bütün bu gelişmelerin iyi tarafı, kamuya açık hemen hemen tüm bilgilerin bize bir tık uzakta oluşu; kötü tarafıysa filtrelenmemiş aşırı bilgi akışının akılları karıştırıyor olması. Telekomünikasyona, fikri mülkiyete ve hatta göçe ilişkin kanunların günümüz teknolojilerine göre güncellenmesi; yarının teknolojilerine imkan verir hale getirilmesi gerekiyor. Aynı şekilde milli savunmanın temelini de artık, tehditler hakkındaki bilgi parçalarının ne kadar iyi bir şekilde toplandığı ve ilişkilendirildiği belirliyor. Bu da sıklıkla devletin bürokrasisindeki hiyerarşi kültürüyle çelişen, açık fakat güvenli sistemler vasıtasıyla bilgi toplama ve ilişkilendirme konusunda gelişmiş bir mekanizma gerektiriyor. Yine de teknoloji uzmanları bu konuya iyimser yaklaşıyor ve iyimser olmak için haklı gerekçeleri de var.

Benim bu konudaki inancım, bilginin erişilebilirliği arttıkça bireylerin de tercih hakkının, hâkimiyetinin ve özgürlüğünün arttığı yönünde. Bilgi ve birikim yaygınlaştıkça, mali sermaye ve insan sermayesi de daha global ve daha rekabetçi bir hal alıyor. Yeni teknolojideki belirsizlikler ve teknolojiden uzak kalmak sancılı olabiliyor; ancak ok yaydan çoktan çıkmış durumda.

Teknolojinin İlk Kanunu’na göre “teknolojide yaşanan ve tüketici davranışını etkileyen her değişiklikte, daima değişikliğin kısa vadede yaratacağı etkiyi abartma, daha sonra da uzun vadede meydana gelecek etkinin tamamını hafife alma” eğilimindeyiz. On yıl önce de “nokta-com” çağı gereğinden fazla abartılmıştı. Ama artık web, her yerde erişilebilir olan ve her amaçla kullanılan bir araç halini aldı.

Kısacası, bilgi çağında yaşıyoruz, ama bu çağın yaşantımızı nasıl etkileyeceğini öğrenmek için gerekli bilgiyi ve anlayışı edinmeye daha yeni yeni başlıyoruz.

]]>
https://gelis.org/tr/2015/10/02/abartmadan-hafife-almadan-bilgi-caginin-gelisimi/feed/ 0