Covid-19 – Hüseyin Gelis https://gelis.org Thu, 02 Jul 2020 09:19:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.5 Dönüşüm için Stresi Pozitif Yönetelim https://gelis.org/tr/2020/07/02/donusum-icin-stresi-pozitif-yonetelim/ https://gelis.org/tr/2020/07/02/donusum-icin-stresi-pozitif-yonetelim/#comments Thu, 02 Jul 2020 09:19:45 +0000 https://gelis.org/?p=4031 Covid-19 salgınının ülkemizde gözlemlendiği ilk andan itibaren hem kamu hem toplum hem de iş dünyası olarak hızlıca refleks gösterdik. Kapsamlı önlemleri ve koruyucu tedbirleri hızla hayata geçirerek, salgının sebep olacağı olumsuz sonuçları en aza indirgeme konusunda ciddi bir sınav verdik. Yönetim seviyesinde ve toplum nezdinde başarılı sonuçlar elde ettiğimizi söyleyebiliriz; ama atlamamamız gereken en önemli husus, bu sınavın hala devam ettiğidir.

Bu konuyla ilgili görüşlerimi Habertürk’le gerçekleştirdiğimiz röportajda da aktarma şansı bulmuştum; https://www.haberturk.com/sorumlu-buyumeye-odaklanmaliyiz-2724272-ekonomi

Peki bu ne demek; bu, riskin hala devam ettiği anlamına geliyor, günlük istatistiklere baktığımızda da bunu rahatlıkla görebiliyoruz. O nedenle bu süreçte daha fazla odaklandığımız hijyen, fiziksel mesafe, dijital olanakların yoğun kullanımı gibi kazanımları korumamız, hatta daha ileriye taşımamız büyük önem taşıyor. Yeni fırsatların ortaya çıktığı, farklı bakış açıları ve yaklaşımların denenme imkânı bulunduğu bu dönemde eskiye dönme özlemi taşımak yerine başka ne tür yenilikleri hayata geçirebiliriz, bunlara kafa yoralım isterim. Sözün özü; Covid-19 ile şu ana kadar gündelik hayatımızda neler değiştirdik ve daha neleri değiştirebiliriz, bunu konuşmamızın hepimiz için verimli sonuçlar doğuracağına inanıyorum.

Geçtiğimiz bu 4 ayda öğrendik ki; iş yerlerimizden, ofislerimizden uzak olduğumuzda, mekân-bağımsız çalıştığımızda da aynı verimlilikle sorumluluklarımızı yerine getirebiliyoruz. Bir kaybımız olmadığı gibi, bazı fonksiyonlarımızın daha üretken sonuçlar elde ettiğini dahi gözlemledik. Bu konuyla ilgili kapsamlı anket ve araştırma çalışmalarımız sonuçlandığında bunu niceliksel olarak da ortaya koyabileceğiz. O nedenle içinde bulunduğumuz zaman-mekânı gelip geçici bir “fenomen” olarak görmek yerine, yeniyi tanımlayan bir gerçeklik zemini olarak görmeliyiz.

 

Yeni’yi tanımlamak ve faydalı sonuçlar yaratacak şekilde tasarlamak için önce mevcut sistemlerimizi ve bakış açımızı yenilemek önem arz ediyor. Herkesin rahatça ve esnek çalışabilmesi, zamanlarını verimli olmayacakları yerde geçirmemeleri için birtakım değişiklikler gerekiyor. Modern ekonomik sistemin gereksinimleri doğrultusunda, fiziki altyapı ve bina yatırımlarına büyük kaynaklar, zaman ve efor ayırdık. O nedenle bunlardan bir çırpıda vazgeçmek verimli ve rasyonel olmayabilir; fakat mevcut altyapıları “akıllı” ve “modüler” hale getirerek hibrit bir sistem kurabilir, binaları, mekanları ihtiyaç doğrultusunda hızla özelleştirilebilen, her türlü dijital ve teknolojik donanımla yükseltilmiş bir formata sokabiliriz.

Bu anlamda Ar-Ge konusuna özel bir parantez açmak faydalı olur kanısındayım. Ülkemizde Ar-Ge çalışmalarının ve kapsamının geliştirilmesi için önemli teşvik uygulamaları bulunuyor. Şu an bu teşviklerin hayata geçmesi için Ar-Ge çalışanlarının tanımlanmış fiziksel ofis ortamında bulunmaları bir zorunluluk. Bugün, Siemens Türkiye bünyesinde görev yapan yaklaşık 700 Ar-Ge mühendisimiz var; hem Türkiye hem de Siemens’in global organizasyonu için yeni teknolojiler geliştiriyorlar. Ve Covid-19 gösterdi ki, bu mühendislerimiz istedikleri yerden çalıştıklarında verimlilikleri de ciddi oranda yukarıya çıktı. O nedenle dijitalde yönetsel yetkinliklerin artırılması, bu verimliliğin daha da artması için mevcut düzenlemelerimizi gözden geçirmemiz ülkemiz için ortaya koyduğumuz katma değeri yukarı taşıyacaktır görüşündeyim.

 

Genel Müdürlük binalarımızı birer “Kurumsal Kimlik / Aidiyet Merkezi” olarak yeniden tanımlayabiliriz. Bu sayede çalışanlarımız kuruma ilk başladıklarında bu merkezlerde kurum kültürünü ve değerlerini belli eğitimlerle edinir ve sonrasında “Her Yer Ofis” diyerek diledikleri yerden işlerini yürütebilirler. Tabii ki sosyalleşme önemli bir gereksinim; ve aynı kurumda görev yapan insanların kurumsal kültürü, aidiyeti ve iş yapış şekillerini kazanması için merkez binalara her zaman ihtiyaç olacak. Ama toplumsal ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi için de dijital olanaklardan sonuna kadar faydalanabiliriz.

Tabii bu dönüşümü sadece iş dünyasında gerçekleştirmek bizi kısıtlı oranda ileriye götürür. Çocuklarımızı bu dijital dünyanın olanaklarından neden mahrum bırakalım? Aynı pandemi döneminde olduğu gibi, çocuklarımız belki haftada 2 gün evde eğitim almaya devam edebilirler, iş dünyasına geçtiklerinde bunu zaten yapacaklar. O nedenle şimdiden dijitalizasyon araçlarına aşinalık kazanmaları büyük önem kazanıyor. Hayatın her alanının dönüştüğü bir zamandayız, eğitim de bundan nasibini muhakkak alacaktır. Burada dönüşümü beklemek yerine, dümenin kontrolünü almamız bizi hedeflediğimiz yere götürme konusunda avantaj sağlayacaktır.

Nostalji, bizi rahatlatan bir olgudur; çünkü bildiğimiz, aşina olduğumuz dönemi anımsatır. Fakat geçmişte ne kadar rahat olduğumuza odaklanmak bizi ileriye götürmez. Eskide kalmamalıyız, sıkıntı ve stres yaşamadan inovasyonu ve yeniliği hayata geçiremeyiz. Shakespeare, Shakespeare olmuştur çünkü dünya sisteminin değiştiğini, dolayısıyla toplumsal değerlerin de yenilendiğini, feodal düzenden yeni bir dünyaya, yeni bir ekonomik modele ve en nihayetinde moderniteye doğru geçiş yapmaya başladığını gözlemlemiştir. Ve bu kaotik dönüşümü, değerler açısından, gündelik yaşam açısından incelikle analiz ederek tragedya ve komedyalarında başarıyla yansıtmıştır. Bugün Shakespeare’i okuyup estetik haz almamız, onun bu dönüşümü okuyarak eserlerine yansıtması sayesinde olmuştur. Bizler de bu değişim dönemini aynı şekilde değerlendirmeli, stresi pozitif yöneterek daha iyiye doğru yolculuk yapmalı ve mevcut iş yapış şekillerimizi, alışkanlıklarımızı terk edip yenileme konusunda cesaret göstermeliyiz.

]]>
https://gelis.org/tr/2020/07/02/donusum-icin-stresi-pozitif-yonetelim/feed/ 1
Bayramımız Kutlu Olsun / Eid Mubarak https://gelis.org/tr/2020/05/24/bayramimiz-kutlu-olsun-eid-mubarak/ https://gelis.org/tr/2020/05/24/bayramimiz-kutlu-olsun-eid-mubarak/#respond Sun, 24 May 2020 11:25:33 +0000 https://gelis.org/?p=3816 Şeker Bayramını kutladığımız bu günde, bir yandan da bu tatlı kutlamanın kültürler arası benzerlikleri de beraberinde taşıdığını görüyoruz. Gerek İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik gibi tektanrılı dinlerde gerekse diğer kültür ve inançlarda toplumların istirahat ettiği, birbirleriyle keyifli vakit geçirdikleri tatil zamanları ortaktır. Bayramlar; (oruç sayesinde) bedenimiz için bir mola vermenin ve bu sayede derinlemesine düşünebilmenin önemini hatırlatma amacını taşır. Oruç; aşırılıklarımızın önüne geçerek, hislerimizi ve arzularımızı dinleyip onları kontrol ederek hem içsel hem de dışsal dengemizi olumlu anlamda geliştirmemize yarar.

Bu anlamda Covid-19 dönemi de kendimize dönüp derinlemesine kafa yorduğumuz ve yeniden dengeye kavuşma fırsatına kavuştuğumuz bir aralık oldu. Sağlıklı ve mutlu bir gelecek için hepimize mutlu Bayramlar.

***

As we celebrate Ramazan Bayramı today, many cultural similarities come together with this sweet celebration. In both monotheistic religions such as Islam, Christianity and Judaism, and in other cultures and beliefs, the festivity times where communities rest and have a pleasant time with each other are common.Bayram or Eid has also the purpose to remind people of the importance to pause ( fasting) and reflect. The purpose of fasting is to develop the quality of balance inwardly and outwardly, by abstaining (cease) from some excessive (end) deeds and training ourselves to control (rest) our thoughts and desires.

Covid 19 period was, for this reason also, a time to reflect and rebalance. So happy Bayram for a healthy and happy future

 

 

]]>
https://gelis.org/tr/2020/05/24/bayramimiz-kutlu-olsun-eid-mubarak/feed/ 0
Harekete geçmek için illa bir krize ihtiyacımız var (mı) https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/ https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/#comments Wed, 18 Mar 2020 14:13:42 +0000 https://gelis.org/?p=3427 Malum, uzunca zamandır bir numaralı küresel gündemimiz korona virüs; tüm dünya olarak yüksek tempoda ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Alınan önlemlerin kapsamı, İtalya gibi bir ülkenin baştan aşağı karantina altına alınmasına kadar vardırıldı. Önümüzdeki günlerde başka ülkelerin de bunu takip etmesi sürpriz olmaz. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO); COVID-19 virüsünün sebebiyet verdiği üst solunum yolu rahatsızlığını “evrensel salgın” olarak nitelendirmesinin, konunun ciddiyeti konusundaki en ufak şüphe kırıntılarını bile giderdiğini söyleyebiliriz.

Yaşanan bu duruma, profesyonel ve gündelik hayat açısından baktığımızda küresel bir kriz tanımlaması getirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Korona virüsün ortaya çıktığı Aralık 2019 tarihinden itibaren, küresel ekonominin ve ticaretin hızla ivmelenen bir tempoyla olumsuz etkilendiğini görüyoruz. Ve ne büyüklükte bir faturayla karşılaşacağımızı henüz net olarak hesaplayamıyoruz.

Konunun ülkeler arası ticarete, ulaşıma ve lojistik alana yansıması, özellikle toplumsal psikoloji açısından tırmanan panik durumu –insanoğlunun “yeni” karşısındaki birincil refleksi korku, çekinme ve sakınma oluyor, temel hayati malzemelerin tedarikinde bile ne kadar kırılgan sistemlere sahip olduğumuzu gösterdi. Çünkü yayılımın önünü almak için ortaya konan tedbirler, seyahat ve hareket serbestisine zorunlu ve gerekli kısıtlar getirdi. Şu an belirli sayıda ülkeye seyahat tamamen durmuş durumda. Fuar, festival, spor müsabakaları gibi ciddi katılımın olduğu etkinliklerin iptali de en öncelikli önlemler arasında. Fakat tam da bu noktada konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmanın bize birtakım somut açılımlar sunabileceğini düşünmeye başladım. Bu durum, farklı olasılıkları hayata geçirme konusunda hepimiz için zoraki bir motivasyon kaynağı oldu.

İnsanlık olarak dijitalizasyonda, genel anlamda teknolojide geldiğimiz noktayla övünmeyi seviyoruz. Hatta bunu yeni bir sanayi devrimi olarak tanımlıyoruz. Özelde iletişim teknolojilerinde ise belki atalarımızın tahayyül edemeyeceği çeşitlilikte olanaklara ve araçlara sahibiz. Hologram gibi kişilerin fiziksel varlığının bile ‘somut’ temsil edilebildiği uzaktan ve anında erişim teknolojileri bir lüks olmanın ötesine geçti. Siemens’in Akıllı Altyapılar iş birimi olarak Almanya’da bir araya geleceğimiz toplantımızı herkesin bulunduğu yerden katılımını sağlayarak, yani kurum içi teknolojik çözümleri kullanarak gerçekleştirdik. Fiziki toplantının planlamadan lojistiğe, etkinlik yönetiminden toplantı çıktılarına birçok kalemde ciddi bir iş yükü ve mali operasyonu gerektirdiğini söylememe gerek var mı? Peki; bu son krize kadar neden bu toplantıyı geleneksel yöntemlerle sürdürme konusunda ısrarcı olduk?

Aynı zamanda mevcut işlerimizi yürütmek için neden illa geniş fiziksel hacme sahip alanlara ve bunun beraberinde getirdiği yüksek maliyet kalemlerine ihtiyaç hissediyoruz? Bazen bir diz üstü bilgisayar ya da akıllı telefonun bile yeterli olduğu durumlarda neden daha fazlasına gerek duyuyoruz? Bu teknolojileri neden daha etkin kullanmanın aksi yönünde bir inadı neden sergiliyoruz, harekete geçmek için illaki bir krize ihtiyacımız mı var; bunların kendimize ve kurumlara yöneltmemiz gereken esaslı sorular olduğunu düşünüyorum.

Bundan belki çok daha önemli bir konu ise gezegenimizin geleceğine dair bir mesele. Sürdürülebilirlik konusunda temel kaygılarımızdan birinin iklim değişikliği olduğu muhakkak. Bu yönde atılan adımların ne derece önleyici olduğu ise şüpheli. Salgının çıkış yeri ve hala en büyük oranda etkilenen bölgesi olan Çin’e baktığımızda, alınan önlemlerin etkisiyle üretim faaliyetlerinde yaşanan planlı kısıtlamanın zehirli gaz salınımını ciddi oranlarda düşürdüğünü görüyoruz. Çekilen uydu fotoğrafları, atmosferdeki azot oksit gibi atıklarının oranının 1 ay gibi kısa bir sürede en az yüzde 10 ve 30 arasında azaldığını gösteriyor. Yani daha az zararlı çıktı ile sonuçlanan, daha az enerji sarf edilen üretim şekillerini hayata geçirebileceğimize inanıyorduk, şimdi ise bunun gerçekleşmesinin mümkün olduğunu görmeye başladık.

Küresel ticaretin ve üretimin bu denli radikal ölçüde gerilemesinin kuşkusuz bir maliyeti olacak; ama beraberinde tasarruf anlamında da ciddi kazanımlar elde etmek mümkün olacak. Ne yazık ki; gezegenin iyileşmesi konusunda pozitif etki doğuracak gelişmenin bir “kriz” olması gerekti. İnsanların hayatını kaybettiği, belli açılardan temel gereksinimlerin karşılanmasının bile zora düşebileceği bir krize ihtiyaç duymadan da bu adımları atabilmeyi öğrenmemiz gerekir.

Fakat adını koymamız gerekirse şu an bir krizle baş başayız ve kriz yönetimi açısından önemli bir süreçten geçiyoruz. Geçtiğimiz haftalarda üzerinde konuştuğumuz konu başlıkları, Covid-19 nedeniyle geri planda kaldı. Var olan sorunlar çözülmeyi beklerken, önceliklerimiz doğal olarak değişiyor. Covid-19 virüsünün kendisine dair hiçbir yorum yapmayı düşünmüyorum; zira bu işi konunun uzmanlarına bırakmak en doğru yol olacak. İnsanlar, şüphesiz iyi niyetle eriştikleri pek çok bilgiyi – ve çoğu zaman doğruluğundan emin olarak veya olmayarak – sosyal medya ve dijital kanallar aracılığıyla yakın çevresiyle paylaşıyor. Burada doğruluğundan emin olduğumuz, geçerliliğini ve gerçekliğini teyit ettiğimiz bilgileri paylaşmanın önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. İyilik yapmak isterken aksinden kaçınmak çok önemli. İşte tam bu noktada sorumlu iletişim devreye girmeli.

Tüm dünyada yeni telaffuz edilmeye başlanan bir kavram ortaya çıktı: De-socialization; yani toplumsallıktan, kalabalıktan kaçınma. Bunun etkilerini iyi anlamamız gerekiyor. Ürkütücü gelebilir ama sanki her birimiz birer Covid-19 taşıyıcısıymışız gibi meseleyi buradan ele almak ve sorunu buradan itibaren çözmeye başlamak lazım. Dünya halkı olarak pek çok krizden geçtik. Zaferler elde ettik. Bunun da üstesinden geleceğiz ve hep birlikte başaracağız.

Kriz yönetimi konusunda karar alıcı kurum ve aktörlerin iletişim hızının belirleyici olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bu durumun, sürdürülebilirlik konusunda sözde değil özde önlemlerin alınması konusunda teşvik edici olmasını beklemeliyiz; çünkü disiplinle hayata geçirilecek yapıcı hamlelerin son derece hızlı iyileşme sağlayabileceğine bir kez şahit olduk; yeter ki bu dönüşüme inanalım. Ve her şeyden önemlisi tekil kurtuluşların yerine bölgesel ve küresel iş birliğinin çok daha etkili ve sonuç alıcı olduğuna güven duyalım.

]]>
https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/feed/ 1