Sürdürülebilirlik – Hüseyin Gelis https://gelis.org Wed, 18 Mar 2020 14:13:42 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.5 Harekete geçmek için illa bir krize ihtiyacımız var (mı) https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/ https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/#comments Wed, 18 Mar 2020 14:13:42 +0000 https://gelis.org/?p=3427 Malum, uzunca zamandır bir numaralı küresel gündemimiz korona virüs; tüm dünya olarak yüksek tempoda ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Alınan önlemlerin kapsamı, İtalya gibi bir ülkenin baştan aşağı karantina altına alınmasına kadar vardırıldı. Önümüzdeki günlerde başka ülkelerin de bunu takip etmesi sürpriz olmaz. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO); COVID-19 virüsünün sebebiyet verdiği üst solunum yolu rahatsızlığını “evrensel salgın” olarak nitelendirmesinin, konunun ciddiyeti konusundaki en ufak şüphe kırıntılarını bile giderdiğini söyleyebiliriz.

Yaşanan bu duruma, profesyonel ve gündelik hayat açısından baktığımızda küresel bir kriz tanımlaması getirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Korona virüsün ortaya çıktığı Aralık 2019 tarihinden itibaren, küresel ekonominin ve ticaretin hızla ivmelenen bir tempoyla olumsuz etkilendiğini görüyoruz. Ve ne büyüklükte bir faturayla karşılaşacağımızı henüz net olarak hesaplayamıyoruz.

Konunun ülkeler arası ticarete, ulaşıma ve lojistik alana yansıması, özellikle toplumsal psikoloji açısından tırmanan panik durumu –insanoğlunun “yeni” karşısındaki birincil refleksi korku, çekinme ve sakınma oluyor, temel hayati malzemelerin tedarikinde bile ne kadar kırılgan sistemlere sahip olduğumuzu gösterdi. Çünkü yayılımın önünü almak için ortaya konan tedbirler, seyahat ve hareket serbestisine zorunlu ve gerekli kısıtlar getirdi. Şu an belirli sayıda ülkeye seyahat tamamen durmuş durumda. Fuar, festival, spor müsabakaları gibi ciddi katılımın olduğu etkinliklerin iptali de en öncelikli önlemler arasında. Fakat tam da bu noktada konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmanın bize birtakım somut açılımlar sunabileceğini düşünmeye başladım. Bu durum, farklı olasılıkları hayata geçirme konusunda hepimiz için zoraki bir motivasyon kaynağı oldu.

İnsanlık olarak dijitalizasyonda, genel anlamda teknolojide geldiğimiz noktayla övünmeyi seviyoruz. Hatta bunu yeni bir sanayi devrimi olarak tanımlıyoruz. Özelde iletişim teknolojilerinde ise belki atalarımızın tahayyül edemeyeceği çeşitlilikte olanaklara ve araçlara sahibiz. Hologram gibi kişilerin fiziksel varlığının bile ‘somut’ temsil edilebildiği uzaktan ve anında erişim teknolojileri bir lüks olmanın ötesine geçti. Siemens’in Akıllı Altyapılar iş birimi olarak Almanya’da bir araya geleceğimiz toplantımızı herkesin bulunduğu yerden katılımını sağlayarak, yani kurum içi teknolojik çözümleri kullanarak gerçekleştirdik. Fiziki toplantının planlamadan lojistiğe, etkinlik yönetiminden toplantı çıktılarına birçok kalemde ciddi bir iş yükü ve mali operasyonu gerektirdiğini söylememe gerek var mı? Peki; bu son krize kadar neden bu toplantıyı geleneksel yöntemlerle sürdürme konusunda ısrarcı olduk?

Aynı zamanda mevcut işlerimizi yürütmek için neden illa geniş fiziksel hacme sahip alanlara ve bunun beraberinde getirdiği yüksek maliyet kalemlerine ihtiyaç hissediyoruz? Bazen bir diz üstü bilgisayar ya da akıllı telefonun bile yeterli olduğu durumlarda neden daha fazlasına gerek duyuyoruz? Bu teknolojileri neden daha etkin kullanmanın aksi yönünde bir inadı neden sergiliyoruz, harekete geçmek için illaki bir krize ihtiyacımız mı var; bunların kendimize ve kurumlara yöneltmemiz gereken esaslı sorular olduğunu düşünüyorum.

Bundan belki çok daha önemli bir konu ise gezegenimizin geleceğine dair bir mesele. Sürdürülebilirlik konusunda temel kaygılarımızdan birinin iklim değişikliği olduğu muhakkak. Bu yönde atılan adımların ne derece önleyici olduğu ise şüpheli. Salgının çıkış yeri ve hala en büyük oranda etkilenen bölgesi olan Çin’e baktığımızda, alınan önlemlerin etkisiyle üretim faaliyetlerinde yaşanan planlı kısıtlamanın zehirli gaz salınımını ciddi oranlarda düşürdüğünü görüyoruz. Çekilen uydu fotoğrafları, atmosferdeki azot oksit gibi atıklarının oranının 1 ay gibi kısa bir sürede en az yüzde 10 ve 30 arasında azaldığını gösteriyor. Yani daha az zararlı çıktı ile sonuçlanan, daha az enerji sarf edilen üretim şekillerini hayata geçirebileceğimize inanıyorduk, şimdi ise bunun gerçekleşmesinin mümkün olduğunu görmeye başladık.

Küresel ticaretin ve üretimin bu denli radikal ölçüde gerilemesinin kuşkusuz bir maliyeti olacak; ama beraberinde tasarruf anlamında da ciddi kazanımlar elde etmek mümkün olacak. Ne yazık ki; gezegenin iyileşmesi konusunda pozitif etki doğuracak gelişmenin bir “kriz” olması gerekti. İnsanların hayatını kaybettiği, belli açılardan temel gereksinimlerin karşılanmasının bile zora düşebileceği bir krize ihtiyaç duymadan da bu adımları atabilmeyi öğrenmemiz gerekir.

Fakat adını koymamız gerekirse şu an bir krizle baş başayız ve kriz yönetimi açısından önemli bir süreçten geçiyoruz. Geçtiğimiz haftalarda üzerinde konuştuğumuz konu başlıkları, Covid-19 nedeniyle geri planda kaldı. Var olan sorunlar çözülmeyi beklerken, önceliklerimiz doğal olarak değişiyor. Covid-19 virüsünün kendisine dair hiçbir yorum yapmayı düşünmüyorum; zira bu işi konunun uzmanlarına bırakmak en doğru yol olacak. İnsanlar, şüphesiz iyi niyetle eriştikleri pek çok bilgiyi – ve çoğu zaman doğruluğundan emin olarak veya olmayarak – sosyal medya ve dijital kanallar aracılığıyla yakın çevresiyle paylaşıyor. Burada doğruluğundan emin olduğumuz, geçerliliğini ve gerçekliğini teyit ettiğimiz bilgileri paylaşmanın önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. İyilik yapmak isterken aksinden kaçınmak çok önemli. İşte tam bu noktada sorumlu iletişim devreye girmeli.

Tüm dünyada yeni telaffuz edilmeye başlanan bir kavram ortaya çıktı: De-socialization; yani toplumsallıktan, kalabalıktan kaçınma. Bunun etkilerini iyi anlamamız gerekiyor. Ürkütücü gelebilir ama sanki her birimiz birer Covid-19 taşıyıcısıymışız gibi meseleyi buradan ele almak ve sorunu buradan itibaren çözmeye başlamak lazım. Dünya halkı olarak pek çok krizden geçtik. Zaferler elde ettik. Bunun da üstesinden geleceğiz ve hep birlikte başaracağız.

Kriz yönetimi konusunda karar alıcı kurum ve aktörlerin iletişim hızının belirleyici olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bu durumun, sürdürülebilirlik konusunda sözde değil özde önlemlerin alınması konusunda teşvik edici olmasını beklemeliyiz; çünkü disiplinle hayata geçirilecek yapıcı hamlelerin son derece hızlı iyileşme sağlayabileceğine bir kez şahit olduk; yeter ki bu dönüşüme inanalım. Ve her şeyden önemlisi tekil kurtuluşların yerine bölgesel ve küresel iş birliğinin çok daha etkili ve sonuç alıcı olduğuna güven duyalım.

]]>
https://gelis.org/tr/2020/03/18/harekete-gecmek-icin-illa-bir-krize-ihtiyacimiz-var-mi/feed/ 1
Operayla Geçen 21 Yıl https://gelis.org/tr/2019/09/13/operayla-gecen-21-yil/ https://gelis.org/tr/2019/09/13/operayla-gecen-21-yil/#respond Fri, 13 Sep 2019 11:54:47 +0000 https://gelis.org/?p=2261 Siemens olarak Türkiye’de 160 yılı aşkın süredir faaliyet gösteriyoruz, bu da hayli uzun bir süre. Biz, buradaki var oluşumuzu hep uzun vadeli düşündük ve hizmetlerimizi bu kapsamda değerlendirdik. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızı da bu çerçevede ele aldık. Bir projeye başlarken, uzun vadede nasıl geliştirebiliriz diye kafa yorarak yola çıktık. Çünkü tek seferlik bir destekten ziyade; başlatmayı, büyütmeyi, farklı seviyelere getirmeyi, kapsamını ve değerini artırmayı önemsiyoruz. Gelenekselleştirdiğimiz Siemens Opera Yarışması da böyle bir örnek. Sıfırdan başladı ve 21 yıl içerisinde dünya sahnelerinde yer bulan onlarca farklı sanatçımıza dokundu; dokunmaya da devam ediyor.

Projeye başlarken de devamında da aslında öncülümüz hep şu oldu; Türkiye’de çok yetenekli gençlerimiz ve sanatçılarımız var. Bu gençlerimize farklı platformlarda imkân yaratmaya çalışmak bizim için hep motivasyon ve heyecan kaynağı oldu.

İşin bence bir diğer önemli boyutu da; marka olgusu… Marka olabilmek ve o markanın ismini itibarla yaşatmaya devam etmek çok uzun zaman ve emek istiyor. Ve bu sanatçılar ülkemizi yurt dışında başarıyla temsil ettiğinde aslında Türkiye adına, Türkiye markasına büyük değer katıyorlar.

Siemens’te çalıştığım 43 yılı aşkın süre içinde 7 farklı ülkede görev yaptım. Her ülkenin kendine özgü dinamikleri ve müzikal, ekonomik ve siyasi akışları olduğuna şahit oldum. Ama beni en çok büyüleyen şey, farklı araçların insanları daima bir araya getirebilmesi oldu. Bu enstrümanlar bazen spor, bazen mutfak, bazen de sanat olabiliyor. Özellikle de uzmanlar, yetkililer kendilerini bir çıkmazda hissettiklerinde, bu araçlar hemen devreye giriyor ve iletişim kapılarını ardına kadar açabiliyor.

Ne mutlu bize ki; biz bunu 21 yıldır yapıyoruz. İnsanın aklına “Ars longa, vita brevis” dizesi geliyor. Hipokrat’tan alıntılanarak Latinceye geçen bu ifade, “Sanat uzun, hayat kısa” anlamına geliyor. Aslında Hipokrat bu sözü, bir sanat olarak kabul ettiği tıp bilimi için söylemiş. Devamında da şöyle demiş: “Ve fırsatlar uçucu, tecrübe etmek riskli, karar vermek ise zor”. Yani bir konuda uzmanlaşmak, zanaat ya da sanat sahibi olmak için çokça zaman, emek ve uğraş gerekiyor. Ömrümüz ise bunca cefaya kıyasla kısa kalıyor. Oysa başka türlü bir bakış açısı da olası. Çünkü bir ömür adayarak elde edilen sanat, kişiyi sonunda ölümsüz kılıyor. Zaten sanatçının hayali de bu değil midir?

Siemens Opera Yarışması’na bakınca gördüğüm de 21 yıl boyunca hep aynı şekilde düzenlenen, hiç değişmeyen bir etkinlik değil. Aksine, katman katman büyüyen, tecrübeyle geliştirilen, gençlerin sanata olan heyecanı ve hevesiyle kıymetlenen bir kartopu görüyorum. Ve katkıda bulunan herkese çok teşekkür ediyorum. Son sözü ise Çaykovski’ye bırakıyorum:

Müzik gerçekten de Tanrı’nın, karanlığın içinde dolaşan insanlığa verdiği en güzel hediyedir. Sadece müzik ruhlarımızı sakinleştirebilir, aydınlatabilir ve yatıştırabilir. Müzik gerçek bir dosttur, sığınaktır, bizi avutur ve hayatı yaşamaya değer kılar. Belki de cennette müzik olmayacak. Bu yüzden yaşadığımız sürece şu fani hayatımızı ona adayalım.”

]]>
https://gelis.org/tr/2019/09/13/operayla-gecen-21-yil/feed/ 0
Enerjinin geleceği ve geleceğimiz için enerji https://gelis.org/tr/2019/07/22/enerjinin-gelecegi-ve-gelecegimiz-icin-enerji/ https://gelis.org/tr/2019/07/22/enerjinin-gelecegi-ve-gelecegimiz-icin-enerji/#respond Mon, 22 Jul 2019 07:00:45 +0000 https://gelis.org/?p=1889 Dünyanın tanık olduğu tüm sanayi devrimlerinde enerjinin değişiminin önemli bir rolü olduğunu görebiliriz. Farklı enerji kaynaklarının “yükselişi”, toplumların hayatını ciddi ölçüde etkiledi. Dördüncü sanayi devrimi başlığı altında toparlanabilecek tüm teknolojik atılımlar ve dijitalizasyonun geldiği nokta, enerji perspektifi açısından da önümüzdeki yılların hareketli geçeceğini gösteriyor.

Enerjide sürdürülebilirlik adına dikkate almamız gereken iki nokta olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki, iklim değişikliği. Öte yandan, enerji ihtiyacımız global ekonominin gereksinimleri ve hızla büyüyen nüfus yüzünden ciddi ölçüde artıyor. 2040 yılında dünyanın sadece elektrik ihtiyacı dahi bugüne kıyasla yüzde 80 artmış olacak. Bugün 1 milyar insanın elektriğe erişimi olmadığını ve bu topluluğun da zaman içinde enerji şebekesine dahil olacağını bu vesileyle not edelim.

Bugün ve yarın için ekonomik büyümeyi sağlayabilmenin temeli sürdürülebilir elektrik üretiminden geçiyor. Bunu yenilenebilir enerji ve esnek güç santrallerinin birleşiminden elde edebiliriz. Ayrıca enerji depolama ve enerji talebini karşılama mekanizmalarını da en iyi sonucu verecek şekilde dinamikleştirebiliriz. Böylece “güvenilir ve uygun maliyetli sürdürülebilir enerji” üretimine ulaşabiliriz. Bunun yanı sıra akıllı platformları ve çözümleri de enerji sürecine dahil etmeliyiz. Bu sayede analogdan dijitale tüm altyapılar amacına uygun ve birbirleriyle entegre şekilde çalışabilir.

Bu çalışmaları Türkiye için de özelleştiriyor ve hem iş dünyasına hem de topluma taşımak için çalışıyoruz. Dünyada 2030’da karbon ayak izi nötr bir şirkete dönüşeceğiz ama Türkiye olarak bu konuda bir adım ötedeyiz. 2023 yılında bu hedefe ulaşacağız. Siemens olarak Türkiye’deki yenilenebilir enerjinin yüzde 10’unu Siemens türbinleri ile üretiyoruz. Son dört yıl içerisinde 1.100’e yakın enerji verimlilik çalışmamızla 260 milyon TL’lik tasarruf sağladık.

Şimdi yukarıda bahsettiğim prensipleri uygulama zamanı. Böylece bünyemizde yarattığımız bu değişimi topluma taşıyabiliriz.

]]>
https://gelis.org/tr/2019/07/22/enerjinin-gelecegi-ve-gelecegimiz-icin-enerji/feed/ 0
Sürdürülebilir bir refah için: Dijitalleşme https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/ https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/#respond Mon, 20 May 2019 06:00:52 +0000 https://gelis.org/?p=1477 Son yirmi yıl içerisinde teknoloji, otomasyon temelli ve görev odaklı yapısının ötesinde hayatımızı radikal bir biçimde dönüştüren bir güç hâline geldi. Dijitalizasyon ise; teknolojinin gündelik hayatta yarattığı etkiden daha büyük bir etkiyi toplumsal hayatta yaratabilecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.

Mart ayında Uludağ Ekonomi Zirvesi içerisinde düzenlenen ve konuşmacılarından biri olduğum “Refah için Dijitalleşme” paneli, aslında bu dönüşümü çok güzel bir başlıkla özetliyor. Burada bahsedilen refah, oldukça geniş kapsamlı. İç huzurumuzdan tutun da şirketimizin verimliliğini artırmaya, bir ülkenin yaşayacağı bolluktan bugün karşı karşıya kaldığımız temel problemlerin çözümüne kadar her şeyi kapsıyor.

O gün de söylediğim gibi bugün aslında dijitalleşme hayatımızın her anını ve alanını görünmez, ince ama sımsıkı ağlarla örmüş durumda. En basitinden, telefonlar ve akıllı hoparlörler gibi cihazlar üzerinde somutlaşan kişisel asistanlarımız, aslında bulut üzerinde çalışan uygulamalardan ibaret. Benzer sistemler neredeyse nefes alıp verme sıklığında ürettiğimiz verileri değerlendiriyor, öngörüler çıkartıyor ve iş süreçlerini tepeden tırnağa değiştirme imkânı sunuyor. Hatta, bu teknolojileri kullanarak ortaya koyduğumuz yeni nesil uygulamalar ile bir sektörün tamamen dönüşmesi bile muhtemel.

Dijitalleşme konusunda en büyük sorumluluğun özel şirketlerde olduğunu düşünmek ise işin bütünsel ölçeğini ıskalamak anlamına gelebilir. Toplumsal düzeyde gerçekleşecek bir dönüşümün mimarlarından biri elbet eğitim olacak. Geleceğin ihtiyaçlarını belirlediğimiz bu dönemde, öngördüğümüz gereksinimleri karşılayabilmek için kodlama, dijital okur yazarlık adımlarıyla dijital bireyler yetiştirmeye başladık bile. Bundan sonrasında da müfredatın ve eğitim biçimlerinin yol haritasını çizerek, Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi teknolojilerinden faydalanacağız.

Bir diğer önemli konu ise sağlık. Bireysel düzeyde takip gerektiren uygulamalar, halihazırda akıllı saatlerimiz ve bilekliklerimizle gerçekleştirilebiliyor. Özellikle sağlık hizmetlerine erişimin güç olduğu bölgelerde doktor ile uzaktan iletişim kurabilmek, verilerin bulut üzerinde tutulması gibi çözümler, pratikte karşılığını bulmaya başladı. Şimdi sağlık ve hatta sosyal güvenlik sistemlerinin üzerinde yük olan hastalıkları öngörebilmek, sağlık sisteminin süreçlerini yeniden düzenlemek gibi ciddi bir dönüşüm kapıda.

Artan nüfusa fırsat eşitliği getirecek

Euromonitor, 2030 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun yüzde altmışının şehirlerde yaşayacağını belirtiyor. Bu dönüşüm gerçekleşirken ufak yerleşim birimleri şehirleşecek, şehirler de göç alarak mega şehirler haline gelecek; nüfusu 10 milyonun üzerindeki şehirlerin sayısı otuz dokuza yükselecek.

Burada da Akıllı Şehir çalışmaları yerel yönetimlerin ve yurttaşların yardımına yetişecek. Şehrin dört bir yanına ve araçlara konumlandırılan algılayıcılar vasıtasıyla trafikten hava kirliliğine, doğal afet önlemlerinden şehir planlamaya kadar gündelik yaşam çok daha iyi standartlara ulaşacak.

Tam bir dijitalleşme ile, yani uçtan uca dijital bir yapı kurulmasıyla fırsat eşitliği de bir ideal olmaktan çıkarak ulaşılabilir bir hedefe dönüşecek. Bu eşitlik ile sadece cinsiyetler arası çalışma şartlarının farkını kapatmak değil, imkânların eşit olarak paylaştırıldığından emin olabileceğiz. Ancak Yapay Zeka, Makine Öğrenimi, Nesnelerin İnterneti gibi yeni nesil teknolojiler ve onların açtığı yolu değerlendiren Dijital Dönüşüm, bize her şeyden önemli bir hediye verecek: Sürdürülebilirlik. Bu da yaşama dair tabii kaynakların dağılımını ve yetersizliğini düşünen, gökyüzünde başka gezegenlerde hayat ihtimalinin peşinden koşan bizlerin şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şey…

]]>
https://gelis.org/tr/2019/05/20/surdurulebilir-bir-refah-icin-dijitallesme/feed/ 0
Siemens Türkiye, sürdürülebilirlik alanında ‘Ulusal Şampiyonluğa’ aday https://gelis.org/tr/2017/02/22/siemens-turkiye-surdurulebilirlik-alaninda-ulusal-sampiyonluga-aday/ https://gelis.org/tr/2017/02/22/siemens-turkiye-surdurulebilirlik-alaninda-ulusal-sampiyonluga-aday/#respond Wed, 22 Feb 2017 15:42:25 +0000 http://gelis.org/test/?p=361 Türkiye’deki 160 yıllık tarihimiz ile ülkemizin gelişimine somut katkılar sağlamaktan gurur duyuyoruz. Bu alandaki çalışmalarımızı içeren ‘Topluma Katkı’ raporumuzu 2016 yılının sonbaharında yayınlamıştık.

Şimdi Türkiye’nin sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarını ödüllendirmek adına önümüzde yeni bir fırsat var. Siemens Türkiye olarak oluşturduğumuz sürdürülebilirlik stratejimizi sosyal sorumluluk faaliyetlerimizle bir araya getirerek bu alanda “Ulusal Şampiyon’ olmak için bağımsız bir değerlendirme olan European Business Awards’a (Avrupa İş Ödülleri) başvurduk. Siz de 34 ülkede ayrı ayrı gerçekleştirilen ve ilk aşamasını başarıyla tamamladığımız bu oylamada Siemens Türkiye’ye destek olmak isterseniz 1 Mart 2017 Çarşamba gününe kadar oylamaya katılabilirsiniz.

Oylama için tıklayınız.
Daha fazla bilgi için : www.businessawardseurope.com

]]>
https://gelis.org/tr/2017/02/22/siemens-turkiye-surdurulebilirlik-alaninda-ulusal-sampiyonluga-aday/feed/ 0
“Siemens Türkiye Topluma Katkı” raporu yayınlandı https://gelis.org/tr/2016/11/18/siemens-turkiye-topluma-katki-raporu-yayinlandi/ https://gelis.org/tr/2016/11/18/siemens-turkiye-topluma-katki-raporu-yayinlandi/#respond Fri, 18 Nov 2016 15:48:43 +0000 http://gelis.org/test/?p=367 Siemens olarak bu yıl Türkiye’de 160. Yılımızı kutluyoruz. 1856 yılından bu yana bu topraklarda yalnızca ekonomik faaliyette bulunmuyor, topluma farklı alanlarda katkılar sağlıyoruz.

Sürekli değişen uluslararası iş ortamı bizleri büyüme ve işimizin başarısı ile ilgili yeni bir düşünce sistemine yönlendiriyor. Şirketlerin artık üretimi artırmak ve kısa vadeli finansal gelir elde etmek gibi geleneksel parametrelerin ötesinde bir büyüme vizyonuna sahip olmaları; aynı zamanda sosyal ve çevresel alanlarda yarattıkları etkileri de dikkate almaları gerekiyor. İçinde yaşadığımız topluma karşı olan sorumluluğumuz daha önce hiç olmadığı kadar önemli…

Bir şirketin başarılı olduğunu gösteren parametreler her geçen gün değişiyor. Artık bir ticari kuruluşun başarısının ciro rakamı ile ya da fabrika sayısı ile değerlendirildiği günler geride kalıyor. Bir şirketin başarısından söz edildiğinde faaliyet gösterdiği ülkeye uzun vadeli katkıları nelerdir ona bakmak gerekiyor. Yatırımcılar da yatırım yapacakları zaman uzun vadeye bakıyorlar. Ayrıca çalışanlar da şirketlerinin dünyamız için, yarınlarımız ve çocuklarımız için yarattığı gerçek toplumsal katkıyı ölçülebilir biçimde görmek ve bununla gurur duymak istiyor.

Bu doğrultuda beni ve tüm Siemens Türkiye ailesini çok heyecanlandıran bir projeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki 160. yılımızda Siemens’in Türkiye’nin sürdürülebilir gelişimine olan katkısını nicelik ve nitelik olarak ölçmeye karar verdik ve Siemens Türkiye olarak tüm deneyimimizi ve tarihsel birikimimizi kullanarak, Türkiye’deki operasyonlarımızın Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ve toplumsal hayata sağladığı katkıları ortaya koyduk.

Tüm bu sonuçları içeren ‘Siemens Türkiye Topluma Katkı’ raporumuzu Eylül 2016 itibarıyla yayınladık. Raporla ilgili detaylı bilgileri önümüzdeki günlerde çeşitli yazılarımda paylaşmayı planlıyorum ancak şimdilik raporun pdf formatına http://www.siemens.com.tr/B2S adresinden erişebilirsiniz. Bir şirketin faaliyetlerinin toplumsal gelişime nasıl katkıda bulunduğunu net bir biçimde gösteren bu raporun diğer şirketlere de örnek olması dileğiyle.

]]>
https://gelis.org/tr/2016/11/18/siemens-turkiye-topluma-katki-raporu-yayinlandi/feed/ 0
Bir şirket nasıl 160. yılına erişir? https://gelis.org/tr/2015/03/16/bir-sirket-nasil-160-yilina-erisir/ https://gelis.org/tr/2015/03/16/bir-sirket-nasil-160-yilina-erisir/#respond Mon, 16 Mar 2015 09:22:26 +0000 https://gelis.org/?p=528 Siemens olarak önümüzdeki yıl, Türkiye’deki 160. yılımızı kutlayacağız. Bir şirket için bu kadar uzun bir tarihçe, yalnızca bu topraklarda değil, dünyada da eşine az rastlanan bir durum. Peki, bir şirket nasıl yüz altmışıncı (160.) yılına erişir? Başka bir deyişle, nesiller boyunca hizmet vermeyi nasıl başarır?

Bu sorunun ilk cevabı: Güven. Güven ve sürdürülebilirlik aslında başarının temelini oluşturuyor. Bildiğiniz üzere ‘marka’ kelimesinin asıl değeri markanın size verdiği ‘söz’den gelir. Biz markamızla verdiğimiz sözleri daima tutmayı, müşterilerimizin güvenini boşa çıkarmamayı başardık.

Bunları takip eden başka unsurlar da var: Her zaman son teknolojiyi sunmak ve yüksek bir motivasyonla hizmet vermek. Bunlar bizi Siemens olarak, bu topraklarda iki asır öncesinden, 1856’dan bugüne ulaştıran en önemli unsurlar.

Ve bir başka kayda değer etken daha: ‘Uyum Kabiliyeti’. 160 yıldan bu yana Türkiye’de pek çok şey değişti. Bir imparatorluktan Cumhuriyet düzenine geçiş yaptık. Nesiller değişti, isimler değişti. Yönetim yapılarımız değişti. Ama biz Siemens olarak her durumda uyum sağlamayı ve günün ihtiyacı neyse ona uygun hizmet sunabilmeyi başardık. Bu da hem küresel, hem de yerel bir şirket olabilmekle doğrudan ilgili bir durum.

Bugün bize şirketimiz hakkında söylenen ve çok hoşuma giden bir cümle var: “Evet, biz Siemens’i tanıyoruz: Siemens, Alman kökenli bir Türk şirketidir.” Ben bundan büyük memnuniyet duyuyorum. Ve bunu mümkün kılan tüm etkenleri bundan sonra da sürdürülebilir kılmak üzere çalışacağımızı belirtmek istiyorum. Ülkemize güveniyoruz.

Daha fazlası için : www.gelis.org/ulkemize-guvenmek

]]>
https://gelis.org/tr/2015/03/16/bir-sirket-nasil-160-yilina-erisir/feed/ 0
Sürekli Başarı https://gelis.org/tr/2014/09/24/surekli-basari/ https://gelis.org/tr/2014/09/24/surekli-basari/#respond Wed, 24 Sep 2014 12:10:01 +0000 https://gelis.org/?p=574 1 Ekim 2014 tarihinde şirketimizin 167. kuruluş yılını kutlayacağımızı düşünürken, bugünlerde gündemde olan “Sürdürülebilirlik” olgusuna dayanarak, şirketi sürekli başarılı kılan en temel unsurları düşündüm. Evet, bir şirket bugün olağanüstü başarılar elde etmesine rağmen geleceği ıskalayabilir ya da parlak ve yüksek potansiyelli gelecek planlarına sahip olmasına rağmen bugün batabilir. Girişimcilik sanatının sırrı, şimdiki zaman ile gelecek zaman arasındaki dengeyi sağlayabilmekte saklıdır. Bugün başarılı faaliyetlerde bulunulurken eşzamanlı olarak da şirketin bekası sağlanmalıdır. Bu hiç de kolay değil elbette. Bu oyunu sürekli olarak en yüksek ligde oynayabilmek herkesin harcı değil. Birçok başarılı şirketin tarihi bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Geleceğin garanti altına alınması her zaman mali ve manevi yatırımlarla bağlantılıdır. Bunların içinde yeni teknoloji ve ürünler, yeni bölgesel pazarlar ve satış kanalları için yapılan yatırımların yanı sıra müşteri portföyünün güven altına alınmasına, güvene, yeni nesillere, insanlara ve çevreye yönelik yatırımlar da yer alır. Tüm bu yatırımların arkasındaki en önemli unsur, şirketin müşterilerine, çalışanlarına, topluma ve çevreye olan sorumluluk anlayışıdır.
Bir şirketin geleceğinin, her zaman belirsiz bir geleceğe yönelik olarak garantiye alınabilmesinin kesin çözümü yoktur. Stratejik planlamalar daima bir rasyonel ve bir de duygusal unsur içerir. Neyin doğru olduğu sonradan anlaşılır. Fakat iyi veya kötü kararların faturası günümüzde birkaç yıl öncesine kıyasla çok daha hızlı kesilir. Stratejik karar aşamalarında iş girişimciye düşer. Kararları bilinçli şekilde risk alarak, aynı zamanda da her şeyi riske atmamanın sorumluluğunu taşıyarak verir. Sürekli başarının en önemli koşulları çok boyutlu düşünüldüğünde, resmin büyüğü görüldüğüne ve iyi notlar alındığında oluşur. Bu bağlamda bilhassa bütün paydaşların menfaatleri düşünülmelidir (Hissedar, müşteri, çalışan ve çevre).

]]>
https://gelis.org/tr/2014/09/24/surekli-basari/feed/ 0
Alman Şirketleri Türkiye’de Nasıl Başarılı Olabililer? https://gelis.org/tr/2014/01/14/alman-sirketleri-turkiyede-nasil-basarili-olabililer/ https://gelis.org/tr/2014/01/14/alman-sirketleri-turkiyede-nasil-basarili-olabililer/#respond Tue, 14 Jan 2014 16:08:54 +0000 https://gelis.org/?p=507 Türkiye’de ,“Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” diye bir deyim vardır. Türkiye gibi bir ülkede, uzun vadeli ilişkiler hem sosyal yaşamda hem de iş dünyasında birinci derecede önemlidir. Bu yüzden Siemens, Türkiye’ye 150 yıldan daha uzun bir zaman önce gelmiş ve bir daha da buradan ayrılmamıştır. Siemens olarak, Türkiye’de artık, ‘Alman kökenli bir Türk şirketi’ şeklinde algılanıyoruz.

150 yıldan daha uzun bir zaman önce Türkiye’de faaliyete başladığı ilk zamanlardan bu yana, Siemens, pek çok kişinin yaşamına dokunmuş ve Türk endüstrisinin gelişim sürecindeki ayaklardan biri olmuştur. Siemens olarak, elektriğin Türkiye’ye taşınmasında; Osmanlı saraylarının aydınlatılmasında; evlere televizyon altyapısının getirilmesinde rol alan ilk şirketlerden biriyiz. Ayrıca, bundan tam olarak 100 yıl önce, 1913 yılında ilk tramvayı da Türkiye’ye biz getirdik. İronik olan, 100 yıl sonra, 2013 yılında ilk ‘çok yüksek hızlı treni’ de Türk hükümetine biz teslim ettik.

Doğu ile Batı arasında bir köprü olarak Türkiye, üretim yapmak ve hizmet sağlamak için oldukça cazip bir merkez. Dünyanın 16. büyük ekonomisi ve ayrıca AB Gümrük Birliği üyesi kimliği ile Türkiye, Alman şirketleri için büyük fırsatlar sunuyor. Türkiye’nin en büyük avantajlarından biri, yaklaşık 4,5 milyon kişilik genç iş gücü. Genç ve eğitimli iş gücü ülkenin büyük değerlerinden birini oluşturuyor. Bu genç güç, dinamik ve ayrıca ‘yeniliklere de açık.’

Türkiye’de, Doğu ve Batı kültürleri arasında hareket edebilen, kendine güvenli genç iş adamları ve iş kadınlarından oluşan yeni bir kuşak yetişiyor. Çeşitlilik konusu genç nüfusun yanı sıra başka pek çok boyuta da sahip. Ülkede büyük bir kadın mühendis ve avukat nüfusu var; ayrıca, proje yönetimlerinde yer alan ciddi sayıda kadın, önemli bir farklılaşma noktası. Türkiye’de başarılı olabilmenin temel faktörü, çeşitliliğe sahip entelektüel bir sermayeyi yarar sağlar hale getirmektir.

Hangi ülkede iş yaparsanız yapın kültürel boyutlar her zaman çok önemlidir. Pek çok ülkede aynı iş dünyası dilinin kullanılıyor olması, her yerde aynı iş kültürüne sahip olunduğu anlamına gelmez. Türkiye şu anda kendini yeniden keşfettiği bir dönüşüm sürecinden geçiyor ve geleceğe doğru kendine özgü yolunu arıyor. Batı, bu süreçte önemli bir kıstas, ancak özellikle Türkiye’deki yeni nesil, Doğu ve Batı kültürleri ve değerlerinin bir sentezi aracılığı ile kendi doğru yollarını bulmaya çalışıyor.

Türkler yapı olarak doğaldır, spontane davranırlar, heveslidirler ve risk almaya daima hazırdılar; strateji onlar için biraz daha ‘sonradan’ gelir. Bu Almanların alışık olduğu yoldan farklı olabilir, fakat bu durum, Türklere iş yapmada zaman ve hız avantajı sağlıyor. Alman şirketleri, önce stratejik riskleri değerlendirir, daha sonra gerçekten harekete geçerler. Bu sebeple, zaman zaman daha yavaş, daha tedbirli ve daha tereddütlü bir görüntü çizebiliyorlar. Tüm bunlar nedeniyle, güçlü yönleri, kültürleri ve değerleri kaynaştırmak, Türkiye gibi bir ülkede önyargılardan uzak biçimde başarılı olabilmek için önem taşıyor.

Siemens olarak 150 yıldan daha uzun bir süredir Türkiye’de faaliyet gösteriyoruz. Türkiye’de 3 üretim tesisi ve 3000 çalışanımızla, katma değerli üretime ve Ar-Ge’ye katkıda bulunuyor, ülke çapında servis ağı kurabiliyoruz. Benim için uzun vadeli başarımız Türkiye’deki iş kültürünü anlamaya, müşterilerimizin ve toplumun güvenini kazanmaya ve sürdürülebilirlik için sıkı bir şekilde çalışmaya dayanıyor. Buna ek olarak başarı, kendimize ve yaptığımız işe inanmak ve hedeflerimize ulaşmak için alışılagelmişin dışında düşünebilmek becerisinde de yatıyor.

Bir ülkede sürdürülebilirlik sağlayabilmek, aynı zamanda o ülkede topluma ne verdiğinizle de bağlantılı. Siemens olarak, Türk üniversitelerindeki başarılı öğrencilerin daha üst düzeyde eğitim almasına destek oluyoruz. Mühendislik disiplinlerindeki öğrencilere burs sağlarken, kadın öğrencilerle engellilere öncelik tanıyoruz. İstanbul’da kurduğumuz ‘Siemens Sanat’ merkezi ile genç sanatçıları destekliyor; ayrıca, genç opera sanatçılarının eğitimlerine Avrupa’da devam edebilmeleri için burslar sağlıyoruz. Bir yandan Türk endüstrisinin gelişimine tanıklık ederken bir yandan da ülkedeki kültürel gelişmelerin bir parçası olmaktan gururluyuz.

Uzun yıllardır Türkiye’de başarılı olabilmiş bir Alman şirketi olarak, Alman şirketlerine tavsiyemiz, Türkiye’de ‘sürdürülebilir iş gerçekleştirmeleri’. Türk ekonomisi son yıllarda daha açık ve liberal bir ekonomiye dönüştü ve iş yapmak da artık daha az bürokratik hale geldi. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede değişen iş dünyası iklimine zamanında ve yerinde aksiyonlarla uyum sağlamak çok önemli ki bu da ancak ‘sürdürülebilirlikle başarılabilir.

]]>
https://gelis.org/tr/2014/01/14/alman-sirketleri-turkiyede-nasil-basarili-olabililer/feed/ 0