Tarih – Hüseyin Gelis https://gelis.org Wed, 26 Dec 2018 08:11:13 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.5 Berlin’i ‘otantik’ bir biçimde ‘elektrikli araç’la keşfetmek mi? https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/ https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/#respond Tue, 08 Nov 2016 08:56:06 +0000 https://gelis.org/?p=609 İlk duyduğunuzda kulağa biraz tuhaf geliyor değil mi? Birşeyi ‘otantik’ olarak nitelendirebilmek için oldukça uzun bir zaman gerektiğini düşünürsek evet haklısınız. Halbuki elektrikli araçlar yeni bir konu değil mi?

Bu yıl 200. doğumgünü kutlanan kurucumuz Werner von Siemens, gerçek bir dahiydi. Fakat tek özelliği bu değildi: Kendisi aynı zamanda günümüzün ‘start-up‘ kurucuları gibi başarılı bir girişimciydi de. Bugün yaklaşık 350 bin çalışanıyla 200’den fazla ülkede faaliyet gösteren bir şirketin kurucusu. Bunda kuşkusuz vizyonerliğinin büyük rolü var. Werner von Siemens gibi öncüler daha 20. yüzyılın başında, 1900’lü yıllarda Berlin’i elektrikli bir şehre (Electropolis) dönüştürmüşlerdi. Bugün dördüncüsünü konuştuğumuz Endüstri devrimlerinin ikincisi elektrikle ortaya çıkmıştı ve Berlin hızla elektrik endüstrisinin Avrupa’daki merkezi oldu. Bizden bir örnek vermek gerekirse İstanbul’a 1914 yılında ilk elektrikli tramvayı getiren de Siemens oldu.

Bunlar az çok bilinen şeyler. Peki modern ulaşımın yalnızca ‘içten yanmalı motorlar’la değil de ‘elektrikli araçlar’la başladığını kaç kişi bilir? Özellikle Berlin’deki ulaşım çoğunlukla bu şekilde sağlanıyordu. C.2 Phaeton olarak da bilinen Porsche’un ilk elektrikli taşıtı olan Porsche P1’in de üreticisi olan Egger-Lohner farklı girişimcilerle birlikte Charlottenburg’da elektrikli araçlar üretirken, Werner von Siemens de, bundan tam 134 yıl önce 1882’de Halensee’de ‘Elektromotor’ hayalini gerçekleştiriyordu.

Bugün artık gündemimizde ‘enerjinin geleceği’ , ‘sürücüsüz araçlar’ gibi konular var. Her ne kadar ticari olarak yaygınlaşması 100 yıldan uzun sürmüş olsa da elektrikli araçlar giderek daha fazla kullanılıyor. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz ‘çevre duyarlılığı’. Peki ‘sürücüsüz araçlar’ gibi başka bir vizyoner gelişmenin yaygınlaşması için de benzer bir motivasyonu 100 yıl beklememiz gerekecek mi? Üzerinde düşünmeye değer.

]]>
https://gelis.org/tr/2016/11/08/berlini-otantik-bir-bicimde-elektrikli-aracla-kesfetmek-mi/feed/ 0
Memento mori – Ölümü hatırla https://gelis.org/tr/2016/02/13/memento-mori-olumu-hatirla/ https://gelis.org/tr/2016/02/13/memento-mori-olumu-hatirla/#respond Sat, 13 Feb 2016 09:00:02 +0000 https://gelis.org/?p=859 Ölüm tüm canlılar için kaçınılmaz bir durum. Kaçınılmazlığına rağmen tuhaftır ki ölümü kendimize sürekli hatırlatmamız gerekiyor. Bu durum istisnasız herkesi içeriyor. Gücü, mevkii ne olursa olsun… Antik çağın filozofları, “memento mori” demiş bu mutlak gerçeği unutanlara. Yani, “ölümü hatırla, öleceğini unutma…”

Okuduğumda çok etkilenmiştim… Tarihçilerin aktardıklarına göre, antik Roma’da savaş kazanan generaller Roma sokaklarında gerçekleştirdikleri zafer yürüyüşünde, corona civica adı verilen ve genellikle meşe yapraklarından yapılmış bir taç takarlarmış. Zaman içinde bu tacı takmak imparatorlara özgü bir ayrıcalık haline gelmiş. Ünlü Roma İmparatoru Jül Sezar’ın başındaki tacın da bir corona civica olduğunu bu vesileyle öğrendim. Törenlerde, zafer kazanmış mağrur generalin başının üstünde bu tacı tutan kölelerin bir diğer görevi de generalin kulağına sürekli “memento mori” sözünü fısıldamakmış. Muhtemelen aynı sözler, geleceğin Roma İmparatoru’nun, mağrur ve muzaffer Romalı komutan Sezar’ın da kulağına fısıldanmıştır.

Nice başarılara, fetihlere, reformlara imza atan Sezar, bu süreçte ölümünü ne sıklıkla hatırladı bilinmez… Sınırlarını genişlettiği Roma Cumhuriyeti onun ölümüyle birlikte İmparatorluk olarak anılır oldu; büyümeye, genişlemeye devam etti. Bugün ise Roma İmparatorluğu’nun üç kıtaya yayılmış anısı ve kalıntıları arasında geziyoruz.

İş hayatında da benzer nice örnek görmek mümkün. Ufak bir yatırımla hayat bulan girişimlerin, doğru zamanlama ve akıllı stratejilerle büyüdüğü, hatta ‘devleştiği’ örnekler giderek artıyor. Bu başarıda haklı payı olan kişi ve kişiler de, mağrur birer Romalı general edasıyla iş dünyasında boy gösteriyor. Onca alkışın ve övgünün içinde gücün, kudretin ilelebet süreceğine dair bir yanılsamaya düşmek zor değil. Onlara “Ölümü hatırla” sözlerini fısıldayan kimse de yok…

Oysa ölümü hatırlamak günü yaşamaya engel değil. Bilakis, gücün, konumun ve herşeyin geçici olduğunu hatırlatır bizlere. Yaşam boyu öğretici ve yol gösterici olması dileğiyle: “Memento mori!”

]]>
https://gelis.org/tr/2016/02/13/memento-mori-olumu-hatirla/feed/ 0
Ulaklardan e-postalara: İletişimin yeni yüzü https://gelis.org/tr/2015/09/30/ulaklardan-e-postalara-iletisimin-yeni-yuzu/ https://gelis.org/tr/2015/09/30/ulaklardan-e-postalara-iletisimin-yeni-yuzu/#respond Wed, 30 Sep 2015 09:05:53 +0000 https://gelis.org/?p=616 40 yıldır bünyesinde görev yaptığım Siemens, 160 yıldan uzun süredir insanlığın yaşam kalitesini yükseltme amacıyla teknolojik çözümler üreten yenilikçi bir teknoloji şirketi. Ve Siemens’in kuruluş dönemindeki kilit noktalardan biri de iletişim. Şirketimiz 1847 yılında Berlin’de kurulduğunda, iletişim icatlarında önde gelen markalardan biriydi. Örneğin, her ne kadar doğrudan bir Siemens icadı olmasa da, telgrafın ilk yıllardaki başarısında Siemens’in yenilikçi fikirlerinin de katkısı olmuştu.

Sadece Siemens bağlamında değil, kişisel tarihimde de iletişimin farklı bir yeri var benim için. Küçüklüğümde dedem, eski dönemlerin iletişim yöntemlerini âdeta masal gibi anlatırdı bana. Kulelerin tepesinden, güvercinler aracılığıyla, atlı veya yaya ulaklarla, çığırtkanlarla duyuruların yapıldığı zamanlara ilişkin pek çok hikâye dinlediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden de iletişim, küçük yaşlarımdan bu yana benim için büyüleyici bir konu olmuştur.

Büyük dedelerimizin, büyükannelerimizin kuşağı, İstanbul’da haberlerin “çığırtkan” adı verilen kişiler vasıtasıyla duyurulduğunu, bu çığırtkanların padişah fermanlarını İstanbul sokaklarında “Duyduk duymadık demeyin!” diye bağırarak okuduğunu anlatır. Bu iletişim yöntemi ilk kez II. Mahmut tarafından, hükümetle halk arasındaki iletişimin sağlanması amacıyla kullanıldı. Daha sonra bu uygulama sokak pazarlarındaki satıcılar (tellallar) tarafından kullanılarak ekonomiye de taşındı. Elbette halk arasında yayılan her haber resmi kaynaklardan gelmiyordu. Haberlerin kaynağı ve niteliği daha o zamanlarda bile tartışmalı olabiliyordu; ancak insanlar bugün olduğu gibi bilgi denizinde boğulmuyordu.

Modern dünyada, hemen hemen sonsuz iletişim imkânları keşfettik. Telefonların, telsizlerin, cep telefonlarının ardından e-postaların da hayatımıza girişiyle, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir kaynak ve iletişim yöntemi bulmuş olduk. Çocuklarımız birbirine eşzamanlı olarak anlık iletiler gönderebiliyor, iPod’larını dinleyebiliyor, Facebook’ta iletişim kurabiliyor, videolar izleyebiliyor ve bu sırada “ödevlerini de yapabiliyor”.

Çocuklarımız neredeyse yürümeye bile başlamadan önce çevrimiçi faaliyetlerde bulunabildiğinden, bilim adamları gelecek neslin beyin yapısının farklı bir gelişim gösterebileceğini düşünüyor. İnternet tek başına, dünya üzerindeki en büyük kütüphaneyi parmaklarımızın ucuna taşımış durumda.

Kısacası, güvercinlerden ve ulaklardan bu yana dünya ve iletişim çok değişti. Bu değişim de bizleri “bilgi çağı” olarak adlandırabileceğimiz bambaşka bir döneme taşıdı. Bu dönemin özelliklerini de sonraki yazıda ele alalım.

]]>
https://gelis.org/tr/2015/09/30/ulaklardan-e-postalara-iletisimin-yeni-yuzu/feed/ 0